DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DEFİNECİLER AKADEMİSİ

DEFİNE DEFİNECİLİK VE KOLEKSİYONERLİK TREASURE, ANT ANCİENT COİNS
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  DEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARIDEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARI  
DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZ YENİ YÖNETİMLE DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZLA HER KONUDA BİLGİ ALIŞ VERİŞİNDE BULUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ İYİ FORUMLAR
DEGERLİ ÜYELERİMİZ DİĞER KOLEKSİYONERLER SİTEMİZDEDE ÜYE KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR HANGİ KATAGORİDE KOLEKSİYON YAPIYORSANIZ VE ELİNİZE GEÇEN SİKKE VE OBJELERİNİN ORTALAMA FİYATLARINI ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ BİZE AİT OLAN wwwdefinecilerkulubu.com ADRESİNE ÜYE OLARAK PAYLAŞIMLARINIZI YAPABİLİRSİNİZ..
En iyi yollayıcılar
catterpillar (457)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
kepenekli çoban (370)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
BURAKBEY (347)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
hattap (345)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
aslan54 (300)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
MAMİ (266)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
SİMBAT (154)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
menderes1278 (153)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
selim (111)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
aslicix67 (109)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_lcapDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Voting_barDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Vote_rcap 
kontrol paneli
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ ConfigureProfiliniz
Bilgiler
Seçenekler
İmza
Avatar
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Kwalletmanager Sosyal
Arkadaş ve Tanınmamış
Üye listesi
Grup
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Newmsg Özel Mesaj
Gelen Kutusu
ÖM Gönder
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Kthememgr
Gözlenmiş Konular
Kimler hatta?
Toplam 5 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 5 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 197 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 12:23 pm tarihinde online oldu.
En son konular
» Kahpe saldırı bezele karakol baskını
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 1:31 am tarafından kepenekli çoban

» Ashab,ı Kehf,
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 3:50 am tarafından kepenekli çoban

» ÖNERİLERİNİZ VE İSTEKLERİNİZ
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Ocak 20, 2011 1:28 am tarafından kepenekli çoban

» DEFİNECİLİK İŞİ PROFESYONELCE YAPILIR RUHSATLI VE BİLİNÇLİ
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePaz Ocak 16, 2011 7:26 am tarafından sakin adam

» İKİNCİ EL CİHAZ ALIM SATIMI VE TAKASI
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePaz Ara. 26, 2010 2:17 am tarafından kepenekli çoban

» ücretsiz vbullettin sitesi kurmak resimli anlatım,,
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 4:18 am tarafından menderes1278

» ITALYA ROMA NARNI
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 12:26 am tarafından kepenekli çoban

» İlginç bir saat‏
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePtsi Kas. 29, 2010 11:41 pm tarafından Misafir

» Büyük Sırrın Arkeolojik Keşfi: Nuh Tufanı.
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 5:15 am tarafından kepenekli çoban

» BULANLAR BULUYOR AMA TEK TEK AMA FARKLI ŞEKİLLERDE
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 4:20 am tarafından Misafir

» Rüyada Define Görmek.
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 3:52 am tarafından Misafir

» kıyamet günü
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeC.tesi Kas. 27, 2010 4:34 am tarafından Misafir

» AYAK İŞARETİ (çözülmüş)
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 11:27 pm tarafından kepenekli çoban

» 7 DELİK Lİ TAŞ ve TAŞ YIĞMA
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 7:04 pm tarafından Misafir

» Arkeolojik Terimler Sözlüğü.
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 2:18 am tarafından menderes1278

» MEZAR ÖRNEKLERİ VE MEZARDAN ÇIKAN HEDİYELERİ
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 11:52 pm tarafından Misafir

» bir ruhsatlı define kazısından hikayeler
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 3:38 am tarafından Misafir

» 3 Yaşında Define Buldu..
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Göz testine buyrun... !!!!
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:16 am tarafından Misafir

» FAYDALI LİNKLER
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 8:43 am tarafından kepenekli çoban

» Define Arama İle İlgili Yasal Dayanaklar.. "Define arama ruhsatnamesi"
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:23 am tarafından menderes1278

» Bulunan Defineye Paha Biçilemiyor
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:07 am tarafından Misafir

» ALAN TARAMALAR ,,
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:02 am tarafından Misafir

» minelap 4500
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 4:00 am tarafından kepenekli çoban

» burada ne görüyorsunuz
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Cennet annelerin ayakları altındadır
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 1:15 am tarafından menderes1278

» MEYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeC.tesi Kas. 20, 2010 12:23 am tarafından Misafir

» Piramitlerin Sırrı.
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 7:17 pm tarafından Misafir

» Denizli-sandıras dağı-define hayaliyle gölü boşalttılar
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 2:40 am tarafından kepenekli çoban

» Tarihten en güzel laf koymalar
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimeÇarş. Kas. 17, 2010 7:14 pm tarafından Misafir

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
google
hitsaati web trafik hizmetleri
döviz
HABERLER
KOD
hava durumu


 

 DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MAMİ
Vip Özel Üye

Vip Özel Üye
MAMİ


Mesaj Sayısı : 266
Erkek Yaş : 51
İş/Hobiler : av,balık,hız,motor,define
Nerden : MANİSA
Kayıt tarihi : 26/03/10
başarı sistemi : 3
uyarı yok

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Empty
MesajKonu: DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ   DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePtsi Mart 29, 2010 10:08 pm

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ


( 5 – 11 Haziran )



İnsanların sürekli yaşadıkları yere çevre denir. Dağlar, ovalar, çayırlar, ormanlar, göller, denizler, ırmaklar, doğal çevreyi oluşturur.
Doğal Çevrenin korunması amacı ile 1972 yılında İsveç'in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplandı. Bu toplantıda çevre sorunları ele alındı. Çevre kirlenmesine karşı üye ülkeler ortak çözüm yolları aradılar. Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olması kararlaştırıldı. Her yıl Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak değerlendirilir.
Ülkemizde bu amaçla 1978 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, daha sonra Çevre Müsteşarlığı kuruldu. Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı 5-11 Haziran tarihleri arasını Çevre Koruma Haftası olarak kabul etti. Çevre Koruma Haftasında okullarda öğrencilere doğal çevrenin korunması gereği öğretilir. Hafta boyunca radyo ve televizyonda halka çevre kirlenmesi ile ilgili bilgiler verilir. Alınması gerekli önlemler anlatılır. Gazete ve dergilerde doğal çevrenin korunmasına ilişkin yazılara yer verilir.
Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesi hepimizin günlük yaşayışını etkileyen bir olaydır. Uygarlığın gelişmesi, endüstrileşme sonucu fabrikalarda insan gücüne gereksinme arttı. Kırlarda, köylerde, doğal çevrede yaşayan insanlar kentlere göçtü. Kent nüfusu önemli ölçüde çoğaldı. Kentlerde nüfusun artışı ve endüstrileşme ile birlikte çevre sorunları ortaya çıktı. Bu sorunun en önemlisi çevre kirlenmesidir.
Başlıca çevre sorunları su, hava ve toprak kirlenmesidir.
Su kirlenmesi ile deniz hayvanlarının yaşam ortamları bozulur. Kirli sularda avlanan balık ve öteki deniz ürünlerini yemeyelim. Böyle sularda yüzmeyelim.
Hava kirliliği daha çok yakıtların gereği gibi yakılmaması sonucu ortaya çıkar. Kirli hava solunuma elverişsiz havadır. Kirli hava solunum yolları hastalıklarını artırır. Solunum organlarımızı yorar. Hava kirliliği ölümlere bile sebep olur.
Toprak kirlenmesi; çeşitli ilaç ve gübrelerle toprağın tarıma elveriş­siz duruma gelmesidir. Çiftçilerimiz; tarlada kullanacakları ilaç ve gübre çeşidini ziraat mühendislerine, teknisyenlerine sormalıdır. Hangi gübrenin hangi cins topraklarda yararlı olacağı bilinmektedir. Bu nedenle; ilgili uzmana danışmaksızın ilaç ve gübre kullanılmamalı. Toprak kirlenmesi toprağın verimini azaltır. Bitki hastalıklarını çoğaltır.
Bugün pek çok ilimiz çevre sorunları ile karşı karşıyadır. Örneğin Ankara'da hava, İstanbul'da su. Mersin ve Adana'da toprak kirlenmesi birer çevre sorunudur.

DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER



Doğal çevrenin korunması : Bu konuda alınabilecek belli başlı önlemler şunlardır:

  • Akar ve durgun sular, insan ve hayvan artıkları ile kirletilmemeli,
  • Biriken çöpler hemen kaldırılmalı,
  • Zararlı hayvanların, böceklerin özellikle, karasinek ve sivrisinekle­rin üreyip çoğalmaları engellenmeli,
  • Kanalizasyon borularındaki patlamalar hemen ilgililere bildirilme­li.
  • Yakıtların tam yakılması sağlanmalıdır. Böylece hem enerji kaybı, hem de hava kirliliği önlenmiş olur.
Doğal çevrenin kirletilmesi yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenlere para ve hapis cezaları verilir.

Doğal çevre bizim çevremizdir. Biz doğayı korudukça doğa da bizleri korur. Havaya, suya, toprağa karışan kimyasal artıklar doğayı etkiliyor. Bu artıkların çoğalması insan sağlığını bozuyor. Kısaca çevre sorunları, sağlımızla yakından ilgili bir konudur.
Bulunduğumuz yeri kirletmeyelim. Doğal çevrenin güzelliklerini korumak hepimizin görevidir. Bu konuda girişilen çalışma ve çabalara katılalım. Soluduğumuz havanın, içtiğimiz ve kullandığımız suların, bulunduğu­muz yerin temiz olmasını istiyorsak çevre kirlenmesine engel olalım. Sağlımıza uygun bir çevrede yaşamak için doğal çevremizi koruyalım.


KONUŞMA

Sevgili Arkadaşlar!
1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Haziran ayının ikinci haftası ile başlayan haftayı, okullarımızda Çevre Koruma Haftası olarak kutlamaktayız.
Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Balıklar, çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir.
Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etkenlerdendir.
Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız.
Hepinize güzel ve temiz bir çevrede, mutlu ve sağlıklı bir ömür dilerim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MAMİ
Vip Özel Üye

Vip Özel Üye
MAMİ


Mesaj Sayısı : 266
Erkek Yaş : 51
İş/Hobiler : av,balık,hız,motor,define
Nerden : MANİSA
Kayıt tarihi : 26/03/10
başarı sistemi : 3
uyarı yok

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ   DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePtsi Mart 29, 2010 10:08 pm

Çok farklı ve bence haklı bir yönde çevre günü...


Dünya Çevre Günü Kutlama Değil Mücadele Günü Olmalıdır- Dr Ethem Torunoğlu/Burçak Karaman Uysal 03 Haziran 2005 - Ethem TorunoğluDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Pixel5 Haziran Dünya Çevre Günü;

5 Haziran 1972 yılında Stockholm’de toplanan “Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı”nın yıldönümü olan tarihtir. Bu konferansta BM “temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu karar altına almıştır. 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren, konferansın önemine istinaden, bu konferansta alınan kararların bir anlamda çevre koruma alanında milat olması gerçeğinden hareketle, konferansın toplandığı tarih, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ ilan edilmiştir.

Stockholm’den bu yana, dünyada ve ülkemizde bir dizi değişim yaşanmış, ancak değişmeyen olgu çevre sorunlarının kendisi olmuştur. Tüm iyi niyetli çabalara rağmen, küreselleşmenin yansımaları doğal varlıklar ve insanlık üzerinde yeni bir kâbus yaratmıştır.

Küreselleşme ve Çevre Alanına Yansıyanlar

Dünyayı kendilerine sınırsız bir pazar haline getirmek isteyen emperyalist güçler; başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın değişik coğrafyalarında, insanı ve geleceğimizi yok etme çabalarına işgallerle, kitlesel katliamlarla devam etmektedirler.

Bu küresel paylaşım savaşlarının ortasında yer alan ve açlığın, yoksulluğun, işsizliğin ve toplumsal yozlaşmanın can yakıcı bir biçimde yaşandığı ülkemiz ise; IMF ve Dünya Bankası politikalarından, (GATS) Hizmet Ticareti-Genel Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalardan, Avrupa Birliği uyum sürecinden nasibini almaktadır.

18. yüzyılda başlayan sanayi devrimi, insanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış çevre kirliliği sorunlarıyla tanımlanabilecek bu ilişki, 20. yüzyıla gelindiğinde ne yazık ki artık küresel ölçekte bir çevresel krize dönüşmüştür.

Doğadaki alıcı ortamların kirlilik özümseme kapasitelerinin aşılmaya başlanması, doğal ortamdaki dengelerin geri dönüşü zor, neredeyse imkansız bir şekilde değişiyor olması, çevre kirliliği kaynaklı büyük ölçekli sağlık sorunlarının gündeme gelmesi ve doğal varlıkların hızla tüketilmesi gibi süreçler sonucu ortaya çıkan ekolojik kriz, bu sorunun çözümüne yönelik arayışları ve bu noktada farklı yönelimleri gündeme getirmiştir.

Çevre olgusu, çevre sorunları ve bu sorunların çözümü yönündeki politikalar, son dönemde politik-ekonomik tartışmaların odağına yerleşmiştir. Çevre sorunlarının doğal yaşamı ve insanlığı tehdit eder noktaya gelmesi, sorunun yaşamsal önemini de ortaya koymuştur. Böylece erozyondan su kirliliğine, küresel ısınmadan radyoaktif atıklara kadar uzanan bir dizi çevresel sorun, konuya bütünsel ve çevrebilimsel bir yaklaşımla çözüm getirme gereğini tartışılmaz kılmıştır.

Nüfus, Açlık ve Barınma

Ekolojik krizin temelindeki etkenlerden biri de hızlı nüfus artışıdır. Bugün dünya, mevcut kaynakları yetersiz kılan ve bu nedenle ekolojik dengeyi bozmaya başlayan bir nüfus artışı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bilim çevrelerinin hesaplarına göre, ancak dünya nüfusu önümüzdeki yüzyılın ortalarında 8 milyarda kalırsa, yaşanılabilir bir dünyaya sahip olabileceğiz. Bu iyimser beklentinin gerçekleşebilmesi için bugünkü nüfus artış hızının yarı yarıya düşmesi gerekiyor. Oysa, yine bir tahmine göre, dünya nüfusu 2050 yılında 11 milyara ulaşacağı belirtiliyor. Böyle bir dünyada ise tüm ekolojik dengelerin bozulacağı, çöllerin, aşınmış dağların, tükenmiş okyanusların ve yok olmuş tropik ormanların devri başlayabilecektir.

Bu arada, ne gariptir ki; gelişmiş kapitalist ülkeler, yaşanmakta olan çevre kirliliğinin sorumlusu olarak azgelişmiş ülkeleri ve onların sahip olduğu nüfusun doğal kaynaklar üzerindeki aşırı baskısını gerekçe olarak görmektedirler. Oysa ki, günümüz dünyasının karşı karşıya olduğu Kuzey-Güney ikilemi sonucu nüfus baskısı kavramı, tek başına pek bir anlam taşımamaktadır. Çünkü asıl sorun “nerede kaç kişinin yaşadığı değil, kimin ne kadar tükettiği” sorunsalıdır.

Nüfus artışının yarattığı en çarpıcı ve dramatik sonuç yoksulluk, açlık ve barınma sorunudur.

Azgelişmiş ülkelerin birçoğu, başta Afrika ülkeleri olmak üzere açlık ve barınma sorunu ile karşı karşıyadır. İklim değişikliğinin yarattığı doğal felaketler su, toprak, orman gibi doğal varlıkların tahribini hızlandırırken, bir yandan da bu varlıklara bağımlı insan neslini kıtlık ve açlık sorunu ile yüz yüze getirmiştir. Bu durumda, gıdasız, susuz kalan milyonlarca insan ya ölümü ya da göç seçeneğini tercih etme durumunda kalacaktır.

İşte son yıllarda Hindistan’da, Afrika’da yaşanan doğal felaketlerin, çevre felaketlerine dönüşmesinin sonucu olarak binlerce insan yaşamını kaybederken, binlercesi de göç etme yolunu seçmiştir.

Su ve Yaşam

Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) 2002 yılında yayınladığı 3. Küresel Çevre Raporu’na göre, başta Afrika ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere, dünyada 1,1 milyar insan güvenli içme suyu, 2,4 milyar insan ise güvenli arıtma hizmetlerinden yoksundur.

2002 yılında düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde ise, son 10 yılda temiz suya erişim ve atık suların arıtımında karşılaşılan yetersizliklerin sebep olduğu çocuk ölümlerinin, 2. Dünya Savaşından sonra yaşanan silahlı çatışmalarda kaybedilen insan sayısından fazla olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir

Çölleşme

Dünya yüzeyinde bir başka felaket ya da tehlikeli gidiş de, ekilebilir toprakların aşırı kullanımı, ölçüsüz kullanılan kimyasal gübreler ve zararlılarla mücadele ilaçlarının (pestisidler) etkileridir. Bu arada, nüfus baskısı sonucu tarıma elverişli olmayan toprakların kullanılması daha fazla alanı çoraklaştırıp verimsizleştirmektedir.

Yapılan tahminlere göre, bugünkü gidiş durdurulamazsa 2000 yılında ekilebilir topraklar yaklaşık % 20-30 oranında azalacaktır. Bu arada belirtilmesi gereken bir konu da, mega projeler olarak görülen sulama projeleridir. Bu projeler süreç içinde doğru yönlendirilmezse topraktaki tuz oranı artacaktır. Bir araştırmaya göre, her yıl bu tür olumsuzluklar yüzünden verimsizleşip terk edilen alanın yaklaşık 10 milyon hektar olduğu tahmin edilmektedir. İnsanlığın geleceğini ve yaşamını tehlikeye atan bu olumsuz gidiş çölleşme olarak adlandırılmaktadır.

Enerji Politikaları Çıkmazı

Bugün dünya nüfusunun yaklaşık %80’ini oluşturan azgelişmiş ülkeler dünya gelirinin yalnızca %15’ini alırken bu durumun “sürdürülebilir kalkınma” gibi kavramlarla açıklanmasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Çünkü, tüketim mallarının %85’i zenginler tarafından üretilmekte ve enerjinin de %75’i zenginler tarafından kullanılmaktadır.

Peki enerji ne için kullanılıyor ya da insanın ve doğanın ihmal edildiği yerde enerji “kalkınma” açısından ne anlam taşıyor? Enerji, sanayileşme ve kalkınma arasındaki ilişki, son dönemde enerji üretim seçeneğinin ekonomik olmasının yanı sıra çevresel boyutunu da tartışma gündemine getirmiştir.

Bu bağlamda enerji üretim seçenekleri üzerine yapılan tartışmalar genelde enerji ihtiyaç senaryolarına dayandırılmaktadır. Bir ülkenin enerji açığının ya da fazlasının olması, gelecek yıllarda ne kadar enerji tüketeceği, kalkınma hızı gibi veriler ve enerji talepleri ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Sonuçta enerji üretim seçeneği olarak nükleer, termik ya da doğal gaz gibi seçenekler gündeme gelmektedir.

Batılı uzmanlara göre dünya ülkeleri bundan 30 yıl öncesine oranla %30 daha fazla enerji tüketmektedir. Ve tahminlere göre, 2025 yılında enerji ihtiyacı bugünkünden %65 daha fazla olacaktır. Bu nedenle, enerji açığı ya da enerji krizi söylemlerine dayanak aranmakta ve oluşturulmaktadır.

Atık Sorunu

Gelişmiş sanayi ülkelerinde yaşanan çevresel sorunların teknolojik değişimle çözülmesi yönünde çabalar sürerken, yaratılan tüketim toplumu ve bu topluma sunulan ürünlerin yarattığı sorunlardan biri de atık ve çöp sorunu olarak ortaya çıkmıştır.

Tüketim alışkanlıklarının değişmesi ile yaygınlaşan ambalajlı ürün kullanımı ve “kullan at” türünden malzemeler, bugün dev boyutlara ulaşan çöp sorununun başlangıç noktası olmuştur. Örneğin, yapılan bir araştırmada, ABD’de NewYork kenti çöp toplama merkezi “Fresh Hills”e haftada 100 bin tondan fazla çöp atılmaktadır. Bu miktar, örneğin, Mısır’daki piramitlerden 10 kat daha büyük bir kütleye eşittir. Yine yapılan bir diğer araştırmada, çöplerin %25’inin hazır yemek ambalajı, %30’unun polistirin köpük, %25’inin kağıt, geri kalanının ise ağırlıklı olarak plastik, çocuk bezi türü atıklar olduğu görülmüştür. Öte yandan, plastik atıkların ya da plastik türevi atıkların çöp dağlarını oluşturan atıklar içinde, zehirli radyoaktif atıklardan sonra en tehlikeli atık türü olduğu bilinmektedir. Sonuç olarak, kola kutularından pet şişelere, hastane atıklarından radyoaktif atıklara kadar çöpün içeriğini oluşturan malzemeler çeşitlilik ve çokluk göstermektedir. Böylece, dünya kapitalizmin çöplüğü olmuş ve insanlık çöp sorunu, çöp dağları ile karşılaşmıştır…

Plansız Sanayileşme

Bugün gerek ABD’de, gerekse Avrupa Birliği bünyesinde çok ciddi yaptırımlarla donatılmış çevre yasaları bulunurken, gelişmiş ülkelerden kaynaklı ya da bu ülkelerden yayılan “potansiyel kirlilik” nasıl açıklanabilir?

Herhalde, bu sorunun yanıtını kalkınma paradigmalarında aramak gerekmektedir. Bu noktada kapitalizmin “varoluş ve işleyiş” yasası gereği, hem insanı hem doğayı sömürüp tüketmek gibi bir işlevi olduğu gözardı edilemez. Örneğin, dünyada yılda 1 milyon tondan fazla zehirli madde doğaya atılmaktadır. Resmi kayıtlara göre, yalnızca ABD’de kimya sektöründe 700 bin ton, çevreyi kirletici zehirli maddenin oluştuğu bilinmektedir. Yine ozon tabakasını etkileyen CFC (kloro-floro-karbonların) ve halonların üretimine sınırlama getirilememektedir. Bu nedenle, CFC’lerin denetlenmemesi sonucunda ozon tabakasındaki incelmenin artacağı ve dünya üzerindeki yaşamın büyük ölçüde tehlikeye gireceği tahmin edilmektedir.

Öte yandan, 1992 Rio Zirvesi’nin (Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı) önemli anlaşmalarından birisi olan “Küresel Isınma (İklim Değişikliği) Anlaşması”, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler tarafından imzalanmamış ve bu konudaki tartışmalar, ülkelerin yükümlülükleri gibi konular uluslararası çevre hukukunun önemli bir sorun alanı olarak ortada durmaktadır.

Rio süreci ve Kyoto Protokolü ile birlikte, iklim değişikliğine yol açan gazların yayımının sınırlanması doğrultusunda gelişmiş ülkelerin karbondioksit yayımı miktarlarını, ülkelerin 1990 yılı karbondioksit yayımı seviyesinde tutmaları yönünde bir ilke kararı benimsenmiştir. Bu anlaşmanın ABD ve gelişmiş sanayi ülkeleri tarafından imzalanmaması, uzun yıllar askıda bırakılması ise aslında siyasal bir tercih olarak yorumlanmalıdır. Gelişmiş ülkelerin bilinen ikiyüzlü politikaları, ekolojik sorunlar karşısındaki çelişkileri tam da bu süreçte su yüzüne çıkmıştır. Böylece, yıllarca dünyanın bütün varlıklarını sanayileşme ve kalkınma uğruna tüketen bugünün sanayileşmiş ülkeleri (geri kalmış ülkelere çevreyi koruyarak kalkınmayı, daha doğrusu “kalkınmamayı” öğütlerken) ekolojik sorunların çözümü için herhangi bir kaynak aktarımına, önlem almaya yanaşmamakta “kararlı” bir tavır sergilemişlerdir!

Oysa ki, CFC, karbondioksit ve ************n gibi gazlar, atmosferde oluşturdukları tabaka ile güneş ışınlarını tutarak, küresel ısınmaya ve sera etkisine neden olmaktadırlar. Böylece, buzulların erimesi ile birlikte denizlerin yükselmesi, deniz ekolojisinin bozulması, seller ve erozyon gibi olaylar yaşanmaktadır-yaşanacaktır.

Bir diğer yandan, ozon tabakasının incelmesi sonucunda yeryüzüne atmosfer süzgecinden geçmeden ulaşan güneş ışınları söz konusudur. Bu durum ise insanlar için başta cilt sağlığı problemleri olmak üzere geri dönüşü olmayan yeni bir felaketler dizisinin habercisi olmaktadır…

Sanayileşme ve küresel kalkınma tezlerinin artık ne anlama geldiği bilinmektedir. Gelişmiş kapitalist ülkelerin tüm dünya toplamının yüzde 95’ine karşılık gelen zararlı atık üretimi, 1970’li yıllardan bu yana büyük artışlar göstermiştir. Örneğin, ABD’nin 1970’li yıllarda 25 milyon ton olan zararlı atık üretimi, 2000 yılı itibarıyla 500 milyon tona ulaşmıştır. Yine 2000 yılı verileri ile AB’nin ve OECD’ye bağlı ülkelerin yıllık zararlı atık üretimi ise, toplam olarak 40 milyon ton olmuştur. Bu kapsamda yukarıda sıralanan resmi verilerin dışında, bu verilere yansımayan zararlı atık miktarı ve bunların ülkeler arasında taşınması ise başlı başına önemli bir çevre sorunu olarak ortada durmaktadır. Küresel kalkınma ve çevre, acaba ateşle-barut gibi iki kavram mıdır? Ya da bir başka ifade ile küreselleşmenin yarattığı savaş, açlık, sömürü sürecinin bir boyutu da ekolojik sorunlar olarak mı ortaya çıkmaktadır?

Çevre Sorunları , Türkiye ve Gelecek....

Türkiye’de Dünya Bankası ve IMF politikaları ile şekillenen ekonomik yönelimler, devletin yeniden “inşa” süreci ve özelleştirme , emekçi sınıfları ve kent yoksullarını açlık sınırına getirmiş bulunuyor. Bu ortamda, sözde demokrasi vaatleri, AB söylenceleri, tüketim toplumu şiarını propaganda haline getiren sermaye çevreleri ve siyasi iktidar; kent ortamlarını, doğal ve kültürel çevreyi, ormanları, tarım alanlarını ve kıyıları yağmalayarak toplumsal bir akıl yitimine neden olmaktadır.

Bu noktada, Bergama’da yargı kararlarına rağmen işletilen bir maden, işletmede kamu yararı olmadığı halde ve çevresel riskleri defalarca kanıtlanmışken faaliyetine devam edebilmektedir. Siyasi iktidarların gizli genelgeleri ve “altın madeni lobisi”nin basıncı ile Koza Davetiye isimli bir şirkete, bir anlamda davetiye çıkarılmıştır. Böylece, uluslararası tekeller alacağını almış ve sömürü ya da kirletme nöbetini “yerli” bir firmaya devretmiş bulunmaktadır. Değişmeyen tek şey ise; hukuk dışı süreçlerin devam etmesidir. Bu arada, ülkemizde öyle şeyler oluyor ki, Bergama’da süren hukuk dışı uygulamalar kanıksanıyor, hukuk ve köylülerin mücadelesi anlamını yitiriyor ve konu toplumsal hafızamızda yabancılaşıyor.

Ülkemizde genel politika süreçleriyle büyük bir uyum içinde, çevre alanı da yıllar boyunca istismar edilmiş, bir talan ve yağma olanağı olarak yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunulmuştur. Çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu ve yasal karmaşa, denetim ve yaptırım eksikliği gibi sorunlar; doğal olay olan depremlerin katliama, yağışların sel felaketlerine, yanlış yerleşim politikalarının rant kavgalarına, çöp dağlarının bombalara dönüşmesine neden olmaktadır.

Çevre alanında, doğal varlıklarımızın korunması ve gelecek kuşaklara taşınması, bir insanlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. O halde, çözüm yolunda da son sözü insanlığın söyleyeceği açıktır.


Burçak Karaman Uysal - Çevre Mühendisi, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şube Sekreteri
Dr Ethem Torunoğlu - Çevre Mühendisi/Kent ve Çevre Bilim Uzmanı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MAMİ
Vip Özel Üye

Vip Özel Üye
MAMİ


Mesaj Sayısı : 266
Erkek Yaş : 51
İş/Hobiler : av,balık,hız,motor,define
Nerden : MANİSA
Kayıt tarihi : 26/03/10
başarı sistemi : 3
uyarı yok

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ   DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Icon_minitimePtsi Mart 29, 2010 10:08 pm

Su...

Suyumuza ve geleceğimize sahip çıkalım…-Ethem Torunoğlu 21 Mart 2007 - Ethem TorunoğluDÜNYA ÇEVRE GÜNÜ Pixel

Su, doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biridir. Ancak, su kaynaklarının artan nüfusla birlikte tükenmeye başlaması, kullanılabilir-içilebilir-temiz suya erişimde yaşanan sorunlar, su yoksulluğu olarak tarif edilen bir olguyu ortaya çıkarmıştır.Bu arada, neoliberal politikaların bir yansıması olarak, su “ticari bir ************” olarak görülmeye başlamıştır.Bu noktada, küreselleşme ve yeni emperyalist politikalar, uluslararası alanda su konusunu, petrol kadar önemli bir sorun haline getirmiştir.

Bu arada, Birleşmiş Milletler, 1993 yılında, 22 Mart gününü, su sorunlarına dikkat çekmek üzere “Dünya Su Günü” olarak ilan etmiştir.

Dünya’nın Suyu Yeterli Mi?

Dünyadaki yaşamı sürdürebilmek için su hayati bir öneme sahiptir. İnsanlık ve uygarlık tarihi incelendiğinde, insan yerleşimleri ve üretim ilişkilerinin gelişmesi ile suya erişim ve su kaynaklarının kullanımı arasında doğrudan bir ilişki olduğu görülmektedir. İnsanoğlu, beslenme, barınma, güvenlik ve üretim gibi temel faaliyetlerini sürdürebilmek için suya sahip olmak istemiştir. Bu nedenle, insanların ilk çağlarda yerleşim yerlerini su kaynaklarının kenarında, taşkın alanlarının dışında kurmaları bir tesadüf değildir. Su ekolojik yaşam, içme-kullanma, tarım, enerji ve sanayi için gerekli, sosyal ve ekonomik gelişme için vazgeçilmez bir değerdir. Bu noktada, su politikası ve su yönetimi, gerek küresel ölçekte, gerekse de ulusal ölçekte büyük önem taşımaktadır.

Dünyada, yerkürede bulunan suyun % 97’si tuzlu sudur. Bunlar okyanus ve denizlerdedir. Geri kalan % 3’lük bölüm ise, tatlı su olarak tarif edilen, içilebilir ya da kullanılabilir su kaynaklarıdır. Bu suyun önemli bir bölümü, Antartika ve Grönland’ın buz örtüsünde ve fosil yer altı suyunda depolanmıştır. Ulaşılması mümkün olan su kaynakları ise, göller, nehir, akarsu, çay, dere ve tatlı su rezervuarlarıdır. Bu kaynakların tümü, depolanmış tatlı suyun yalnızca % 26’sına tekabül etmektedir. Dünya genelinde ise, içilebilir-kullanılabilir su miktarı yukarıda ifade edilen toplam içinde % 0,007 civarına karşılık gelmektedir.

Uygarlıkların ve kentlerin doğmasında, büyümesinde ve gelişmesinde diğer etkenler yanında, sosyo-ekonomik gelişmeler ve su yönetiminde kullanılan uygun teknikler önemli rol oynamıştır.

Mezopotamya’daki Ur ve Hindistan’da Indus havzasındaki Mohenjodaro kentlerinin geçmişte yok olmasına neden olarak içme suyu kıtlığı gösterilmektedir. Günümüzde ise, bir dizi teknolojik gelişmeye rağmen (su depolama, iletim tesislerinin planlama ve işletimi, arıtma tesisleri, kontrol ve hijyen çalışmaları), küresel iklim değişikliğinin ve kuraklığın yarattığı sorunlarla birlikte, geçmiş yüzyıllarla benzer kıtlık senaryolarını gündeme getirmektedir. Su paylaşımında yaşanan ülkeler arası sorunlar, suyun ************ haline gelmesi, uluslararası tekellerin su yönetiminde etkin rol almaya başlamaları, bu kıtlık olgusunu tetikleyen gelişmelerdir.

Bir ülkede, su kaynaklarının yeterli olup olmadığının en sağlıklı göstergesi yıllık yenilenebilir tatlı su miktarıdır. Bu miktarın 1000 m3’ün altına düşmesi durumunda, o ülkenin “su kıtlığı” noktasına ulaştığı kabul edilir. Eğer, bir ülkede kişi başına yıllık yenilenebilir tatlı su miktarı 1000 ile 1670 m3 arasında değişirse, bu durum “su baskısı” olarak adlandırılır. Kıtlık öncesi, acil ve riskli bir durumu ifade eder. Bu noktada, su politikalarını belirleyen temel öğeleri, su yönetimi ve su kaynağının ihtiyaçlar temelinde planlanması, nüfus-tüketim ilişkilerinin projelendirilmesi olarak tanımlanabilir.

Türkiye su kıtlığı çeken bir ülke değildir. Ancak, su kaynaklarının yönetimi ve planlanmasına dair yaşanan sorunlar, son 10 yılda Dünya Bankası ve uluslararası su tekellerinin ülkemiz su yönetimini belirleyen ticari girişimleri, sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin plansız seyri, yenilenebilir su miktarında olumsuz değişimlere yol açmıştır. Bu miktar, 1995 yılında 8500 m3 iken, 1990’da 3625 m3’e 2000’de 3250 m3’e gerilemiştir. 2025 yılında bu değerin 2186 m3’e kadar ineceği tahmin edilmektedir. UNEP’in Raporu’na göre dünya ortalaması 7000 m3 olarak belirlenmiş olup, Türkiye 2002 yılı itibarı ile kişi başına 2940 m3 tatlı su kaynağı ile düşük sınıfta yer almaktadır.

Artan İhtiyaçlar ve Su Kaynakları Üzerindeki Baskılar

Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP), 2002 yılında yayınladığı 3. Küresel Çevre Raporu’nda, başta Afrika ve Asya kıtası olmak üzere, dünyada 1.1 milyar insanın güvenli-temiz içme suyu, 2.4 milyar insanın ise güvenli bir içme suyu arıtma hizmetinden yoksun olduğu belirtilmektedir.

UNEP Raporu, piyasa koşullarının küresel ölçekteki egemenliği sürdükçe, su politikalarını belirleyen ve yön veren çok uluslu tekellerin bu alandaki girişimleri devam ettikçe, önümüzdeki yıllarda dünya nüfusunun büyük bölümünün su sıkıntısı ile karşılaşacağına dikkat çekmektedir. Bu noktada, su sıkıntısını en çok hissedecek ülkelerden biri de Türkiye’dir…

Bu koşullar ve verili durum karşısında 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Binyıl Kalkınma Hedefleri” arasında yer alan, “2015 yılı itibarı ile, güvenli içme suyuna erişim imkanı bulunmayan insan sayısını yarıya indirmek” sadece iyi niyetli bir hedef olmaktan çıkmış, kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.

Küresel iklim değişikliği, ekosistem üzerindeki olumsuz baskılar, ormanların yok edilmesi, toprakların yanlış kullanımı, atıklarla kirletilmiş su kaynakları, hava kirliliği ve son olarak bir yandan kuraklık, bir yandan sel felaketleri, taşkın olayları bir “ekolojik kriz”in ayak sesleri olarak görülmelidir.

Bu bağlamda, su en önemli doğal varlık olarak öne çıkmaktadır.

Kuraklık ve Sömürü Kıskacında, Dünya Su Forumu İstanbul’da…

Dünya Su Konseyi isimli kuruluş, her üç yılda bir “Dünya Su Forumu”nu topluyor, en son 2006 yılında Meksika’da düzenlenen forumda bir yandan Birleşmiş Milletlerin 2015 yılı hedeflerini erişmek için yapılması gerekenler tartışılırken, bir yandan da suyun “ticari bir ************” olduğu vurgulanıyordu.

Dünya Su Forumları’nda, suyun en verimli şekilde özel sektör tarafından yönetilebileceği öne çıkarken, dünya su şirketlerinin talepleri doğrultusunda “su” da özelleştirme sorunun çözümünde tek reçete olarak ortaya koyuluyordu.

2009 yılında, Türkiye’de İstanbul’da bir araya gelecek kişi, kuruluş ve örgütler, işte bu reçetenin uygulanma alanlarını tartışacaklar. Bugünden uyarıyoruz… Dünya Su Konseyi’nin Başkanı Loic Fauchon, aynı zamanda su şirketi “Groupe des Eaux de Marseille” nin de başkanıdır. Bu şirketin, dünyanın pek çok yerinde, su dağıtım, su arıtım işlerini yürüttüğü, su üzerinden, bir anlamda yaşam üzerinden büyük paralar kazandığı bilinmektedir.

Bakanlık, DSİ Genel Müdürlüğü, Belediyeler, ASKİ, İSKİ vb. kurumlar su yönetiminde özelleştirmeci Dünya Su Konseyi ile yan yana durmayı mı yoksa halkımıza eşit, temiz ve sağlıklı su hizmeti sunmayı mı , kamusal bir görev olarak görecekler…

Önümüzdeki günlerde göreceğiz.!

2003 yılında, Kyoto’ daki Su Forumu’nda, Meksika’dan toplantıya katılan bir işçi, Suez Şirketi tarafından işletilen su şebekesinden aldığı bulanık ve kötü kokan suyu, Suez’ in başkanına vererek, içmesini İstemişti… İstanbul Su Forumu’nda da benzer görüntülerin olması muhtemeldir… Ankara’dan,İstanbul’dan, Malatya’dan, Diyarbakır’dan, Adana’dan, Antalya’dan kent yoksulları temiz ve sağlıklı içme suyunun bir hak olduğunu dile getireceklerdir!... Su tekellerinin yüzüne, onların “pis sularını” fırlatarak…



Küresel ortamda, suyun değeri kamu malından piyasa malına doğru bir dönüşüm yaşıyor. Dünya genelinde,1980 lerde gündeme gelen “yerelleşme” ve “yönetişim” politika ve uygulamalarının sonucunda, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere su yönetiminde özelleştirme uygulamaları başlatılmıştır.1990 lar boyunca süren bu uygulamaların sonucunda , su sektöründeki özelleştirme süreci bu ülkelerin şirketleri kanalı ile Latin Amerika ve Uzak Doğu Asya’ya da “sıçramıştır”.Bugün, gelinen süreç itibarı ile; sonuç, su özelleştirmelerinde tam bir başarısızlık ve fiyaskodur…Örneğin, Latin Amerika’nın yoksul halkı hem pahalı, hem de kalitesiz su tüketmek zorunda bırakılmış, her anlamda ihtiyaçlara yanıt veremeyen su tekelleri ise bu ülke kentlerinde tam bir kentsel kaosa neden olmuşlardır.

Bu bağlamda, “küresel su yönetimi” nin aktörleri, yani “gelişmiş” kapitalist ülkeler, uluslar arası şirketler, bunların “yerli” ortakları, bazı uluslar arası örgütler ( Dünya Bankası, IMF, Avrupa Yatırım Bankası gibi) ve bu alanda faaliyet göstermek üzere “kurdurulan” malum sivil toplum kuruluşları yeni açılım ve söylemlerle yeni pazar arayışına girmişlerdir.İşte bu noktada, başka alanlarda olduğu gibi, kentsel altyapı başta olmak üzere su sektöründeki özelleştirme ve yabancılaştırma sürecine karşı da direnmek ve sosyal devlet anlayışın halka sunması gereken olanak ve ortamları hükümetlere hatırlatmak gibi bir sorumluluğumuz bulunuyor.

Dünya Su Günü’nde, Doğa Uyarıyor!
Acil Önlemler Alınmalı…

Uluslararası Çevre Hukuku, Uluslararası Sözleşmeler, Ülkemizin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. Maddesi, “çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı, herkesin eşit ve yeterli yaşam koşullarına sahip olmasını…” güvence altına almıştır.

Ancak, hükümetler bu görev ve sorumlulukları hayata geçirme konusunda yetersiz ve isteksiz kalmakta hatta tam tersi uygulamalara imza atarak, zaman zaman yasa yolu ile ya da zaman zaman yanlış proje ve uygulamalarla su havzaları, su kaynakları kirletilmekte ve yok edilmektedir.

Bu noktada, Türkiye’nin öncelikli ihtiyacı, bilimsel gerçeklerden hareketle hazırlanmış, kamu ve toplum yararını temel alan “SU POLİTİKASI” dır.

Bu politikayı oluşturma noktasında, temel olgular ise şu şekilde sıralanabilir:

• Su kaynaklarının korunması ve gelecekteki ihtiyaçların karşılanması için, gerekli araç ve teknikler geliştirilmeli, bu noktada yeni bir bakış açısı öne çıkarılmalıdır.
• Ulusal ve yerel ölçekte, kamucu bir su politikası oluşturulmalıdır.
• Bireysel ve küresel ölçekte, eşitlikçi, doğa korumacı uluslararası bir su politikasının tesisinde Türkiye öncü ülke olmalıdır.
• Su politikası ve yönetiminde, görev ve yetki karmaşasını çözecek merkezi, yerel örgütlenmeler ve tüzel düzenlemeler, yeni bir anlayışla elen alınmalıdır.
• Mevcut su kaynakları, miktar ve kalite olarak korunmalı ve iyileştirilmelidir.
• Ülkemiz yeraltı ve yüzey su envanteri, kullanım ve tüketim senaryoları, kamusal bir bakışla ve katılımcı bir anlayışla yapılmalıdır.
• Hükümetler, ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve meslek odaları ile işbirliğini, özellikle su konusunda acil ve öncelikli bir yaklaşım olarak ele almalıdır.
• Su kaynaklarının, atıksular, katı atıklar, tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ile kirlenmesinin önüne geçilmeli, bu alanda proje ve yaptırımlar öncelikle tesis edilmelidir.
• Uluslar arası su tekellerinin, kent ölçeğindeki su yönetimi politikalarına, bu alandaki projelerine karşı, kentsel su dağıtım şebekeleri ve arıtım sistemleri hemen kamulaştırılmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» kıyamet günü
» Kiyamet Günü çiplak Kalacaksin !
» Dünya yükü
» Orhan Gencebay Batsın Bu Dünya
» YENI DUNYA DUZENI....KOMPLO TEORILERI....

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DEFİNECİLER AKADEMİSİ :: KONU DEPOSU-
Buraya geçin: