DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DEFİNECİLER AKADEMİSİ

DEFİNE DEFİNECİLİK VE KOLEKSİYONERLİK TREASURE, ANT ANCİENT COİNS
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  DEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARIDEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARI  
DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZ YENİ YÖNETİMLE DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZLA HER KONUDA BİLGİ ALIŞ VERİŞİNDE BULUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ İYİ FORUMLAR
DEGERLİ ÜYELERİMİZ DİĞER KOLEKSİYONERLER SİTEMİZDEDE ÜYE KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR HANGİ KATAGORİDE KOLEKSİYON YAPIYORSANIZ VE ELİNİZE GEÇEN SİKKE VE OBJELERİNİN ORTALAMA FİYATLARINI ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ BİZE AİT OLAN wwwdefinecilerkulubu.com ADRESİNE ÜYE OLARAK PAYLAŞIMLARINIZI YAPABİLİRSİNİZ..
En iyi yollayıcılar
catterpillar (457)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
kepenekli çoban (370)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
BURAKBEY (347)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
hattap (345)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
aslan54 (300)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
MAMİ (266)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
SİMBAT (154)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
menderes1278 (153)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
selim (111)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
aslicix67 (109)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_lcapŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Voting_barŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Vote_rcap 
kontrol paneli
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! ConfigureProfiliniz
Bilgiler
Seçenekler
İmza
Avatar
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Kwalletmanager Sosyal
Arkadaş ve Tanınmamış
Üye listesi
Grup
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Newmsg Özel Mesaj
Gelen Kutusu
ÖM Gönder
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Kthememgr
Gözlenmiş Konular
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 197 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 12:23 pm tarihinde online oldu.
En son konular
» Kahpe saldırı bezele karakol baskını
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 1:31 am tarafından kepenekli çoban

» Ashab,ı Kehf,
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 3:50 am tarafından kepenekli çoban

» ÖNERİLERİNİZ VE İSTEKLERİNİZ
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Ocak 20, 2011 1:28 am tarafından kepenekli çoban

» DEFİNECİLİK İŞİ PROFESYONELCE YAPILIR RUHSATLI VE BİLİNÇLİ
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePaz Ocak 16, 2011 7:26 am tarafından sakin adam

» İKİNCİ EL CİHAZ ALIM SATIMI VE TAKASI
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePaz Ara. 26, 2010 2:17 am tarafından kepenekli çoban

» ücretsiz vbullettin sitesi kurmak resimli anlatım,,
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 4:18 am tarafından menderes1278

» ITALYA ROMA NARNI
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 12:26 am tarafından kepenekli çoban

» İlginç bir saat‏
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePtsi Kas. 29, 2010 11:41 pm tarafından Misafir

» Büyük Sırrın Arkeolojik Keşfi: Nuh Tufanı.
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 5:15 am tarafından kepenekli çoban

» BULANLAR BULUYOR AMA TEK TEK AMA FARKLI ŞEKİLLERDE
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 4:20 am tarafından Misafir

» Rüyada Define Görmek.
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 3:52 am tarafından Misafir

» kıyamet günü
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeC.tesi Kas. 27, 2010 4:34 am tarafından Misafir

» AYAK İŞARETİ (çözülmüş)
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 11:27 pm tarafından kepenekli çoban

» 7 DELİK Lİ TAŞ ve TAŞ YIĞMA
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 7:04 pm tarafından Misafir

» Arkeolojik Terimler Sözlüğü.
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 2:18 am tarafından menderes1278

» MEZAR ÖRNEKLERİ VE MEZARDAN ÇIKAN HEDİYELERİ
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 11:52 pm tarafından Misafir

» bir ruhsatlı define kazısından hikayeler
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 3:38 am tarafından Misafir

» 3 Yaşında Define Buldu..
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Göz testine buyrun... !!!!
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:16 am tarafından Misafir

» FAYDALI LİNKLER
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 8:43 am tarafından kepenekli çoban

» Define Arama İle İlgili Yasal Dayanaklar.. "Define arama ruhsatnamesi"
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:23 am tarafından menderes1278

» Bulunan Defineye Paha Biçilemiyor
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:07 am tarafından Misafir

» ALAN TARAMALAR ,,
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:02 am tarafından Misafir

» minelap 4500
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 4:00 am tarafından kepenekli çoban

» burada ne görüyorsunuz
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Cennet annelerin ayakları altındadır
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 1:15 am tarafından menderes1278

» MEYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeC.tesi Kas. 20, 2010 12:23 am tarafından Misafir

» Piramitlerin Sırrı.
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 7:17 pm tarafından Misafir

» Denizli-sandıras dağı-define hayaliyle gölü boşalttılar
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 2:40 am tarafından kepenekli çoban

» Tarihten en güzel laf koymalar
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeÇarş. Kas. 17, 2010 7:14 pm tarafından Misafir

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
google
hitsaati web trafik hizmetleri
döviz
HABERLER
KOD
hava durumu


 

 ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
hattap
Vip Özel Üye

Vip Özel Üye
hattap


Mesaj Sayısı : 345
Erkek Yaş : 55
İş/Hobiler : jeolog
Nerden : anadoludan
Kayıt tarihi : 11/03/09
başarı sistemi : 8
uyarı yok

ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Empty
MesajKonu: ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR!   ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeC.tesi Nis. 24, 2010 3:34 am

sŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR!

Suriye atabeklerinden Nureddin Zengi, 12'nci asrın sonlarına doğru Ortadoğu'ya akın etmiş Haçlı askerlerini küçücük ordusuyla püskürtüp, o günkü İslâm dünyasını Haçlı tasallutundan uzun müddet koruyan büyük bir devlet adamıdır. Haçlılarla müca­dele bayrağını kendinden sonra, Selâhaddin Eyyubî'ye bırakarak Halep civarında ruhunu teslim et­miştir.

Nurettin Zengi, bir gece, Halep'te Hazret-i Resülüllah'ı rüyasında görür.

Kendisine tebessüm ederek bakan Resûl-i Ekrem Efendimiz, iki mübarek parmağıyla iki adamı işaret ederek:

- Nureddin, şu iki adamdan beni kurtar! Der.

Heyecanla uykudan uyanan Nureddin Zengi, bir müddet düşünceye dalar ve tekrar uyur; fakat aynı rüyayı, aynı gece üç defa görür. Her defasında Haz­ret-i Resûlüllah:

- Nureddin, şu iki adamdan beni kurtar! Diye­rek, iki kır saçlı kimseyi göstermektedir.

Sabah namazını kıldığı büyük Cami'deki Hoca Efendi'ye, bu rüyasını anlatır. Hoca efendi:

- Hazret-i Resûlüllah, bir tehlikeye maruzdur. Derhal gitmelisin! Diye rüyayı tabir eder.

Hemen bir askeri birlikle yola çıkan Nureddin Zengi, bir çok kıymetli hediyeleri de beraberine ala­rak, Medine'ye doğru ilerler.

Bir haftadan fazla süren bir yolculuktan sonra, nihayet Peygamber şehri Medine-i Münevvere'ye va­rır.

İlk iş olarak, Hazret-i Resûlüllah'ın kabrini ziya­ret eder. Sonra bütün Medine halkını, getirdiği hedi­yeleri dağıtmak üzere oraya toplar.

- Sizler, Hazret-i Peygamberdin aziz komşularısı­nız, bu hediyelerimi lütfen kabul edin, diyerek her­kese ayrı ayrı yardımda bulunan Nureddin Zengi; rüyasında kendisine gösterilen adamlara, gelenler içinde rastlayamaz. Bu defa tekrar sorar:

- Buraya gelmeyen kimse kaldı mı acaba?

- Evet, derler. İki sene evvel batıdan gelmiş iki kimse var ki, onlar hiçbir hediye almazlar, sön dere­ce cömert kimseler, gece gündüz evlerine kapanıp ibadetle meşgul olurlar. İçimizde en sâlih kimseler olarak görünürler. İşte o iki zât burada yoklar. Evle­ri de Resûlüllah'ın kabr-i saadetinin yakınında, şu­rada...

Derhal bu iki şahsın yanma giden Nureddin Zengi, güç belâ kapıyı açtırınca, bir de bakar ki, Hazret-i Resûlüllah'ın rüyada gösterdiği kır saçlı iki adam bunlardır.

Evin ortasında büyükçe bir hasır serili, fakat başka hiç bir şey yok. Etrafı iyice tetkik eden Zengi'nin aklına bir ara şüphe gelir.

- Şu hasırı kaldırın bakayım, der.

Kır saçlı adamlar hasın kaldırınca, altında bü­yükçe bir merdivenin yerin altına doğru uzandığı görünür.

Bu merdivenden yerin derinliklerine doğru inen adamlar, buradan da Resûlüllah'ın kabrine kadar bir mahzen açmışlardır. İşte o günlerde de, tam altı­na geldikleri Ravza-i Mutahhare'yi delip, Resûlül­lah'ın mübarek vücudunu çalmaya hazırlanmışlar­dır. Daha sonra da ilk fırsatta mübarek naaşı Avru­pa'ya kaçırmayı düşünmektedirler.

Hükümdar Nureddin Zengi'nin sıkıştırması üze­rine her şeyi itiraf eden bu iki adam, kendilerinin Av­rupa'dan geldiklerini, Resûlüllah'ın mübarek vücu­dunu kaçırmak için torbalar dolusu altına pazarlık yaptıklarını apaçık söylerler.

Medine halkını hayretlere düşüren bu olay üze­rine, suçlular gereken cezayı görürler.

Daha sonra da Ravza-i Mutahhare'nin etrafını kazdırarak kurşun duvar çektiren Nureddin Zengi, Resûlüllah'ın rüyadaki işaretiyle böyle gizemli bir olayı ortaya çıkaran kimse olur.

Hekimoğlu Ali Paşa zamanında, Peygamber aşığı bir fakir vardır. Uzun zamandır çektiği yoksulluk çi­lesinden ızdıraplı halde, ellerini dergah-ı ilahiye kal­dırarak şu şekilde sızlanır:

- Ya Rab! Halimi sen biliyorsun. Artık sabrım yetmez oldu. Çoluk çocuk perişanız. Borçlarımı öde­yemez duruma düştüm. Resulün hürmetine artık bana bir çıkış yolu göster.

Gönülden bir iltica ile uykuya dalar. Bir müddet sonra, sırlarla dolu bir rüya görmeye başlar.

Resûlüllah Efendimiz, yoksul Müslümanın kar­şısında durmakta ve ona şöyle emretmektedir:

- Sen, bunca yıl fakirliliğine sabrederek imtihanı kazandın. Allah gönülden ilticanı kabul etti. Çilen, artık bitti. Sabah namazından sonra ilk işin Hekimoğlu Ali Paşaya gitmek olsun. Ona benden selam söyle. Sana bin altın versin. Rüyana inanmayacak olursa, her cuma gecesi okumayı âdet edindiği salavatları, bu cuma gecesi okumadan yattığını söyle. Bu onu sana inandırmaya yeter.

Fakir kişinin, sabah ilk işi, Hekimoğlu Ali Paşa­ya gitmek olur. Gördüğü rüyayı ona aynen anlatır. Neticeyi bekler.

Ancak, Paşada henüz bir hareket yoktur. Sade­ce:

- Efendi, şu rüyanı bir daha anlat, der. Fakir adam, bir daha anlatır.

Paşa yine tekrar eder:

- Bir kere daha anlat!

Bu anlatma işi, 7 kere tekrarlanır. Fakir üzülür, ümidi kesilmiş halde:

- Paşam, eğer rüyama inanmıyor, değer vermi­yorsan açıkça söyle. Beni tekrar tekrar konuşturup boşuna yorup durma.

Paşa, bu karşılıktan irkilir:

- Haşa, haşa! İnanmamak ne demek? Hele değer vermemek söz konusu bile olamaz.

Tam tersine, bu anlattığın benim için hayatımın en değerli, en mutlu olayıdır. Öylesine değerli ki, bu, olay benim için, bin altınla filan geçiştirilecek bir hâ­dise değil. Resûlüllah'ın selamına nail olduğumu müjdelediğin bu rüyayı her anlatışına, bin altın de­ğer biçiyor; tekrar tekrar anlatmanı, seni daha fazla mükafatlandırmak için istiyorum

Şimdiye kadar 7 defa anlattın. Benden 7 bin al­tın almaya hak kazandın.

Paşa, bu sözleri söyledikten sonra, hizmetçisini çağırır, tam 7 bin altını rüya sahibi fakirin kucağına birer birer saydırır.

Resûlüllah aşığı yoksul. Paşanın yanından evine, almayı beklediği bin altın yerine, 7 bin altınla döner. Çoluk çocuğu ile bundan sonra, ömür boyu mutlu ve ferahlı bir hayat sürer.

Nihat Sami Banarlı anlatıyor: “Doğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinden İstanbul’ a, Ankara’ya gelen halkımız var. Bunlar ailece, apartmanlarda kapıcılık ve iç hizmetleri yapıyorlar. İsimlerini öğreniyorum, bilhassa kadın isimleri dikkatimi çekiyor. “Gül, Gönlü Gül, Yazgülü, Gülşah, Gülşen, Güldalı, Güldane, Gülizar, Gülbeyaz” hatta erkek adı olarak bazen “Gülbey.” Bunun nedenini bilmeme rağmen soruyorum:

-“Sizin oralarda gül bahçesi çok olmalı? Evinizin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştirirsiniz?” adı Güldalı olan kadın cevap veriyor.

- “Hayır, Beg! Bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer. Biz toprağı tarla diye kullanırız.”

- Peki kızlarınıza bu kadar çok ve bu kadar güzel gül adlarını yoksa güle hasret olduğunuz için mi koyuyorsunuz?

- Hayır Beg! Bizim hasret duyduğumuz başkadır. Bizim oralarda inanılır ki, gül Hz. Muhammed’in remzidir. Bizim hasretimiz onadır.

Sahabe Resulü Ekrem’in yüzüne bakıyor, eğer yüzünde hüzün varsa hepsi ağlıyor. Yani İslam gülüyor mu, Mü’min güler; İslam ağlıyor mu Mü’min ağlar. Bugün elimizde Kuran vardır, acaba memnun mudur bu cemaatten, bu dünyadan? İslamiyet vardır mü’minin omuzlarında, içinde yaşadığı havadan memnun mudur acaba? Şayet memnun değilse senin yüzünde de daima İslamın şahsi manevisinin yüzünde kendisini gösteren, hissettiren teessür belirmeli. Sen de müteessir olmalısın. *** (Hitap Çiçekleri)

Herkes kendi vicdanına sorsun: “Kime Cenab-ı Hak, rüyasında veya açıktan açığa senet gönderdi. Artık sen gülebilirsin ağlamasan da olur” dedi. “Kimin elinden Efendimiz s.a.v tuttu ve seni yanıma alıyorum, artık keder yok senin için” dedi. *** (Hitap Çiçekleri)

Bu gün bize düşen vazife: Yananlar, susayanlar hep onu arıyordu. Hz. Ebu Bekir arıyordu. Osman b. Maz’un arıyordu. Putlara bakıyordu cansız, ruhsuz, cemadat.... bunlarda hayır yoktur diyordu. Dönüp evine geliyordu aynı boğucu hava. Bir gün Hz. Ebe Bekir “Aradığın adam budur” diye peygambere götürüyor aradığını buluyordu. Ve hep arayanlar, susayanlar, yananlar aradıklarını onda buldular. Bu gün de kaç kişi arıyor, elinden tutacakları arıyor. Ebubekirleri arıyor.

Ebu Cehillerin yaptığından daha çok, ona ümmet olduğunu söyleyenlerin onu üzdüğünü düşünüyorum. Çünkü inkar ve karşı koyma Ebu Cehillerin vazifesi iken ve bu vazifelerini yapmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlarken; onun ümmeti olduğunu söyleyen bizlerin Ebu Bekirler olamamasının mazereti ne olabilir?

İslamı gadre uğratan iki cephe vardır. Biri, onda sürekli şok tesiri yapacak taarruzlar peşinde olan kin ve inat cephesi. Diğeri de müslümanlığı yolda bulmuş, kültür müslümanlığı tavrı sergileyen vefasızlar cephesi. ***

Bu gün Türkiye’de müslümanlar içinde 100 insanın bir ay sürekli olarak ciddi bir şekilde Efendimiz s.a.v’in “Ümmeti, ümmeti” dediği gibi, Ümmeti Muhammed için gözyaşı döküp, ızdırap çektiğini zannetmiyorum. Evet çoğumuz şahsımızı rencide şeylerden dolayı ağlıyor, sızlıyoruz ama İslam’ın ve Müslümanların yürekler acısı hallerine ne büyük ölçüde lakayt kalabiliyoruz. ***

Ah keşke sırtında taşıdığın bir sadak veya o sadakta bir ok olsaydım. Omuzunda taşıdığın ve yer yer okunu yerleştirdiğin yayın ben olsaydım. Veya kaşında bir kutlu tüy, kirpiğinde bir mübarek kıl olabilseydim... hayır, hayır atının yelesinde bir tutam kıl veya ağzında gem, sırtında eyer olsaydım...olduğuma da şükür. Ya karşında olup da Ebu Cehillerin safında yer alsaydım. Evet Allah’a sayısız hamd-ü senalar olsun. Bizleri onun safında yaratmış, yaratmış ve bir çok lütuflarla, ihsanlarla serfiraz kılmış. Ondan sonra da o lütuf ve ihsanları değerlendirme imkanı vermiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hattap
Vip Özel Üye

Vip Özel Üye
hattap


Mesaj Sayısı : 345
Erkek Yaş : 55
İş/Hobiler : jeolog
Nerden : anadoludan
Kayıt tarihi : 11/03/09
başarı sistemi : 8
uyarı yok

ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Empty
MesajKonu: Geri: ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR!   ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR! Icon_minitimeC.tesi Nis. 24, 2010 3:36 am

guz_gulleri:
Asrı saadetten bir tablo: Baba hassas, evlat hassas: “Mekke’de tam 13 sene yüce hakikati anlatacak, kendisine arka çıkacak bir gönül arıyor ve bu yolda her fırsatı değerlendiriyor, yüz kabilenin yanına uğruyor, yüz kabileden de itap görüyor, tükürük görüyor. “Allah senden başka gönderecek peygamber mi bulamadı” sözleriyle karşılaşıyor. Medine’den gelen 6 kişiye de anlatıyor. “Beni himaye edeceksiniz Rabbim de sizi cennete koyacak” diyor. İbn-i Abbas, “Neye biat ettiğinizi iyi kavrayın. Siz bu eli sıkmakla, sarıyı ve siyahı karşınıza alıyorsunuz. Sasaniyi, Bizanslıyı ve Romalıyı karşınıza alıyorsunuz.” Bu söz üzerine yaşlılar tereddüt eder de biat etmez korkusuyla 15-16 yaşlarında bir çocuk olan Heysemi’t-Teyyehani atılır ve “Yahu bu adama ne diye biat etmiyorsunuz” der.

Aradan yıllar geçiyor, kendisindeki o ruh ve anlayış evladına da geçer. Peygamber (s.a.v) evinde otururken, müsait olmayan bir saatte peygamberin kapısı vuruluyor. Hz. Ebubekir r.a izin verilince içeri girer ve Efendimiz (s.a.v) bu vakitte neden Ya Ebabekir? Evde bir şey kalmamıştı. Yiyecek namına bir şey yoktu. Verdik hepsini. Bari peygamberin evi dedim, geldim. “Gerçekten inanmış insan, davası uğrunda tek lokmaya muhtaç haline gelinceye kadar veriyordu.” Kendisine yer gösterilir ve oturur. Daha sonra tekrar kapı çalınır ve izin verilince o dev cüssesiyle Hz. Ömer r.a. içeri girer. Ona da bu vakitte neden Ya Ömer! Diye sorulur. Evde yiyecek bir şey yoktu, bari peygamberin evi dedim. Ona da yer gösterilir, bir müddet sessizce oturulduktan sonra, “Uygun olmayan bu vakitte Ebu’l Heysem’in evine gidelim. İkindi vakti tarlasında hurmalarıyla gördüm. Zira sizin aç olduğunuz gibi ben de açım.” Üç aziz misafir Ebu’l Heysem’in kapısının önüne gelir. “O, bir kere daha kapımızın önünde olunca yeniden dirileceğiz onun sesiyle.” İlk önce Hz. Ömer kapıyı çalar ve “Ebe’l Heysem” der. Yatakta yatan çocuk kalkar ve “Baba, Resulullah’ın ikinci adamı Ömer kapımızda” der. Ebu’l Heysem, “Evladım yat, bu vakitte Ömer nerede olsun” der. Daha sonra Hz. Ebubekir r.a, kapıyı çalar ve “Ebe’l Heysem” der. Çocuk tekrar kalkar ve “baba, Rasulullah’ın birinci adamı Hz. Ebubekir kapımızda” der. “Yat evladım bu vakitte Ebubekir kapımızda ne arasın?” daha sonra incelerden ince, narinlerden narin, gönüllere dokunan sesiyle Efendimiz (s.a.v) kapıyı çalar ve “Ebe’l Heysem” der. Çocuk artık babasına sormadan kapıyı açar ve “Baba kalk Allah Resulü kapımızda” der.

Nedir acaba 5-6 yaşındaki çocuğun kalbindeki bu sevgiyi mayalayan?

Ve bir de yaşlının bu mevzudaki heyecan ve helecanına bakın: Uhud muharebesi olmuş, nice servi revan canlar uhudda dökülmüş, budanan, biçilen güller gibi dökülü vermiştir. Resulü Ekrem’in de beti-benzi solmuştu. Gözyaşlarıyla temiz, temiz Hamza’nın cesedini gözyaşlarıyla yıkarken, cennetlerden gelen mukaddes Kevserlerden daha mukaddes, ab-ı hayatla yıkarken, “Amca,Amca” deyip üzerine ağlarken , onun da benzi solmuş, kolu-kanadı kırılmış, Medine’ye öyle dönmüştü. Her sokakta ağlayan vardı. Hak erlerine ağlayanlar vardı. Hz. Muhammed’in cemaatine ağlıyorlardı. Gökte meleklerin alkışladığı bir cemaate ağlıyorlardı. Hamza’nın da çocukları vardı ama Hamza’nın kapısında ağlayan yoktu. Resulü Ekrem öyle yıkılmıştı ki, “amma Hamzete felaa bevakiye lehu” buyurmuştu. Sa’d ibn-i Muaz huzurunda edeple oturuyordu. Hamza’nın ağlayanı yok demişti. Hamza’ya da ağlanmasını istiyordu, gönlü çok kırıktı. Gitti bütün Ensar’ın kadınlarını topladı Hamza’nın kapısı önünde bir tahşidat yaptı. Ağlayın Peygamberin amcasına dedi. Kadınlar dövüne dövüne hıçkıra hıçkıra ağladılar. Gitsinler artık yeter dedi.ondan sonra adet oldu, her Müslüman cenazesi olunca önce Hamza, Hamza diye ağlıyordu. İşte Peygamber sevgisi, işte Peygambere karşı alaka duyma, işte Peygambere karşı gönüllerin hüşyar olması.

Onu Sevmemizi ve İtaat Etmemizi Allah c.c İstiyor

Hz. Muhammedin sevgisi gönlümüzde hakim ise kuran bize diyor ki, “De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” Al-i İmran 3/31) eğer Allah’ı seviyorsanız, eğer Allah’la münasebetiniz ve alakanız varsa bana ittiba edeceksiniz diyor.

Şu ayet diyor ki, Allah’a imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Onun sevdiği tarz ise, O’nun sevdiği zata s.a.v benzemenizdir. Ona benzemek ise, Ona uymaktır. Ne zaman ki Ona uyarsınız, Allah de sizi sever. Zaten siz, Allah’ı seversiniz, ta ki, Allah da sizi sevsin.

Demek oluyor ki, insan için en önemli, en yüce maksat, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmaktır. Bu ayetin açık manasıyla bu yüce arzuya ulaşmanın yolu Allah’ın en sevdiğine (s.a.v) itaat edip, onun sünnetine uymaktır.

Sevgi ittiba ve iktida etmeyi gerektirmektedir. Seviyorsanız Hz. Muhammed s.a.v’i yolunu yol olarak ittihap edeceksiniz, sistemine saygı duyacaksınız, hayat tarzını benimseyeceksiniz. Hz. Muhammedi seviyorsak nerede Muhammedi renk? Nerede Hz. Muhammedi ifade eden hava? Nerede Muhammedi heyecandan meydana gelen atmosfer? Nerede bütün bunlar, soracak Allah c.c.

Büyük kadın Rabiatü’l Adeviyye, bu konudaki şaşkınlığı, daha doğrusu anlaşılmazlığı ifade ederken şöyle der: “Allah’a isyan ediyorsun, Resulullah’ı tanımıyorsun. Sonra da sen diyorsun ki, ben Allah’ı seviyorum. Sonra da diyorsun ki, Hz. Muhammed Allah’ın resulüdür. Sonra da diyorsun ki ben onun yolunu istiyorum. İsyan ediyorsun, başkaldırıyorsun, dinin emirlerine karşı serkeşlikten bir an geri durmuyorsun. Bununla beraber diyorsun ki, ben Allah’ı ve Resulünü seviyorum. Hayatıma, hayatı bana verene yemin ederim ki, çok anlaşılır şey değildir bu, bu bir tenakuzdur, bir anlaşılamamazlıktır, bir idraksizliğin ifadesidir. Böyle şey olmaz. Eğer muhabbetinde saqdık isen, seviyorsan, inkiyad edeceksin, itaat edeceksin, dilbeste olacaksın, gönül vereceksin, arkasından ayrılmayacaksın. Çünkü seven sevdiğine tabi olur, seven sevdiğine uyar. Ve her şeyiyle sevdiğine benzemeye çalışır.”

“Mü’minler aralarında hüküm vermek için, Allah’ın kitabına ve Peygamberine çağrıldığı vakit, onların sözü ancak dinledik ve itaat ettik demeleridir. İşte bunlar, zafer bulacak olanlardır.” (Nur 51)

“(Gerçek) müminler, ancak Allah’a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Onlar peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin almadıkça bırakıp gitmezler. Doğrusu senden izin isteyenler, hakikaten Allah’a ve Resulüne iman eden kimselerdir.” Nur/ 62.

“Ey İnananlar Allah ve Peygember sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun.” ( Enfal 8/24)

“Allah’a ve Peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.” (Al-i İmran 3/132)

“Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, yaptığı günahlardan ötürü Allah’tan korkar ve geri kalan ömründe de O’ndan sakınırsa, işte bunlar ebedi saadete kavuşanlardır.” (Nur 52)

“Biz her peygamberi Ancak Allah’ın izni ile kendisine itaat olunmak için gönderdik.” (Nisa 64)

“Ey İman Edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Resulüne arz edin, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu müracaat, hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa 59)

“Allah’a ve Resulüne itaat edenler, işte bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberle, sıddıklarlr, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel birer arkadaştırlar.” (Nisa 69)

“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten, yahut kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar.” (Nur 63)

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse, muhakkak apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (İmam Şafii, Risale)

“And olsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet değerli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, üstünüze titrer. Mü’minlere karşı gayet şefkatli ve merhametlidir.” Tevbe 128

“Habibim! Herhalde onlar bu söze inanmıyorlar diye üzüntüden kendini helak edeceksin.” Kehf 6

“Şüphesiz Allah’a karşı gelen ve Resulüne eziyet edenleri Allah, dünyada da, ahirette de lanetlemiş, onlar için hor ve hakir yapan bir azap hazırlamıştır.” Ahzab/ 57.

“Kim, Allah’a ve Elçisine karşı gelir ve O’nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” Nisa/ 14.

Tevbe/ 129. “Eğer insanlar senden yüz çevirirlerse, sen de ki, ‘Allah bana yeter’”

Şu ayet der ki, “Ey insanlar, ey Müslümanlar! Böyle sınırsız şefkatiyle size doğru yolu gösteren ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarf eden ve tam bir şefkatle, manevi yaralarınızı getirdiği hükümlerle ve sünnetiyle tedavi edip, merhem süren şefkatli bir Resulün apaçık şefkatini inkar etmek ve gözle görülen merhametini suçlama derecesinde onun sünnetinden ve bildirdiği hükümlerden yüzlerini çevirmek ne büyük bir vicdansızlık, ne kadar büyük akılsızlık olduğunu biliniz.”

Ey şefkatli Resul! Ve Ey Re’fetli Nebi! (s.a.v) eğer senin bu engin şefkatini ve büyük rahmetini tanımayıp, akılsızlıklarından sana sırt çevirip, dinlemezlerse merak etme. Göklerin ve yerin orduları emrinde olan, her tarafı kuşatan Büyük Arşın Tahtında hakimiyetinin saltanatı hüküm süren, Celal sahibi zat sana yeter. Gerçek itaatkar topluluklar senin etrafında toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin getirdiğin hükümleri onlara kabul ettirir.

“Kim bana itaat ederse cennete gider. Kim bana isyan ederse yüz çevirmiş olur.”

“Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”

“Sizi nehyettiğim şeylerden uzak durun. Size emrettiğim şeyleri de gücünüz yettiği kadar yerine getirin. Sizden öncekileri helak eden, çok soru sormaları ve peygamberlerine muhalefet etmeleri olmuştur.”

“Benim ümmetim cennete girecektir. Ancak yüz çevirenler müstesna! Dediler ki, ‘Ey Allah’ın Resulü yüz çeviren kimdir?’ Hz. Peygamberde, ‘Kim bana itaat ederse cennete gider. Bana isyan edene gelince, o yüz çevirmiştir.”

Geçmiş kavimler dermanı onun kapısında aradılar ve o kapıdan hiç boş dönmediler. Asrımız bizi hep başka kapılara dilenci yaptı. Bir zaman komünist Rusya’dan, kimi zaman Almanlardan, kimi zaman da Amerika’dan ümit dilendik. Ama bu günün altın nesli bu kapıların boş olduğunu idrak etti ve kapısının tokmağına dokundu. Ayrıca neslin bu açıdan yetiştirilmesi dirilişimizi hızlandıracaktır. Nesillere verilecek şeylerin en hora geçeni Hz. Muhammed (s.a.v) sevgisi olacaktır.

Ashabın O’na Bağlılığı:

Abdulmuttalip öleceği zaman hüngür hüngür ağlıyor. Ficar savaşlarında, Ebrehe’nin Fil ordusu karşısında hiç sarsılmayan bu koca devin hıçkıra hıçkıra ağlayışı karşısında Ebu Talip niçin ağladığını sorunca, “Muhammedimi bir daha bağrıma basıp sevemeyeceğim! İşte buna ağlıyorum” diyordu.

Ürve İbn-i Mes’ud es-Sakafi: “Ey Kureyş! Beni dinlerseniz, Onunla mücadeleden vazgeçin. Ben, Kisranın, Sasaninin, Herakliyus’un sarayında bulundum. Ama hiçbir cemaatin kralına bağlılığını, Hz. Muhammed’e (s.a.v) olan ashabın bağlılığını oralarda görmedim. Ben orada gördüm ki, biri abdest suyunu dökerken, elinden, yüzünden ayrılan su damlaları yere düşmeden elleriyle tutuyor, yüzlerine, gözlerine sürüyorlar. Saçından kesilen tüyleri el ve ağızlarıyla kapıyorlardı.”

Ebu Mahsure r.a: “Peygamber, Taif’e giderken konakladılar. Ezan okuyup, namaz kıldılar. Ben de onların namazını alay için taklit etmiştim. Sonra bizi diğer çocuklarla çağırdı. Bana “Seni, Beytullah’a müezzin tayin ediyorum” dedi ve ben hep o payeyi şerefle taşıdım. Eliyle başımı okşadı. Yıllar sonra Ebu Mahsure, mescidde namaz kılarken kadın saçı gibi uzamış olan kakülü yere değiyordu. Dediler ki, “şu saçını biraz kessen, kısaltsan” dediler. “Aman ne diyorsunuz! Vallahi o kaküle Resulü Ekrem’in eli değmişti, ben ona nasıl makas dokundururum.”

Bir yurt talebesidir Abdurrahman. Çalışkanlığıyla, oturup kalkmasıyla, kılık kıyafetiyle herkese örnek olacak vasıflar taşımaktadır. Fakat her nasılsa o günlerde saçları bir öğrenci için dikkat çekecek kadar uzamıştır.

Yurttaki belletmen ağabeyleri ile anne-babası nasıl olsa kestirir diye bir şey demezler. Fakat saç uzadıkça uzar. Bir gün yurttaki müdür muavini çağırır Abdurrahman'ı.

-Abdurrahman saçlarını kestir artık, epey uzadı. Bir yurt talebesi için bu saçlar epeyce uzun. Anlaştık değil mi? soru­suna Abdurrahman kafasını iki yana sallayarak sessizce hayır cevabını verir. Müdür yardımcısı, "Zaten yarın izne gidecek, babası kestirir." diye düşünür ve fazla üstelemez. Abdurrahman o gün izne gider. Babası ile müdür yar­dımcısı önceden görüşmüştür. Babası yemekten sonra:

-Oğlum, canım evladım! Saçlarını yarın kestirelim, de­yince babasını hiç kırmayan o munis çocuk:

-Hayır, olmaz babacığım, deyip koşarak odasına kapanır. Anne ve baba şaşkın şaşkın birbirlerine bakakalırlar.

Ertesi gün saçlarını kestirmeden öylece yurda gider Abdurrahman. Müdür Bey onu çağırır ve biraz sert konuşur.

-Yarın kestir saçlarını, der ve Abdurrahman, başı önde müdüriyetten çıkar. Yatağına yatar ve gözyaşları içinde sa­bahlar. Sabah aynanın karşısına geçer ve:

-Seni benden ayıramazlar, ayrılmam senden diye saçları ile konuşur.

Okul çıkışı yurda değil evine gider. Annesi, hiç bekleme­diği oğlunu karşısında görünce meselenin halledilmediğini anlar:

-Canım evladım, seni ne kadar sevdiğimizi biliyorsun. Ne olursun beni kırma. Kestir saçlarını, kestir yavrum der.

Annesinin ağlamaklı konuşması karşısında Abdurrahman: -Cennet ayaklarının altında olan annem, canım kadar sevdiğim babam, bir ağabeyim kadar sevdiğim belletmenim, bizleri evlatları kadar seven yurt idarecilerim, bir anlasanız. Ben sizleri kıramam ama beni bir anlasanız...

-Evladım, niye kestirmiyorsun saçlarını, niçin kestirmek istemiyorsun?

-Söyleyemem anne, kestirmek istemiyorum.

-Oğlum, hadi kestir gel saçlarını da yurda gidelim. Sonra yurttan kızarlar. Bizleri daha fazla üzme.

Abdurrahman, çaresizlik içinde gider berbere, kestirir saçlarını. Kesilen saçları da berberde bırakmaz, yanına alır. Evden annesi ile beraber yurda giderler. Mesele hallolmuştur. Yaklaşık bir ay sonrasıdır. Müdür yardımcısı, geceleyin talebelerin defter ve kitaplarını kontrol etmektedir. Sıra Abdurrahman'ın eşyalarını kontrole gelince, kitaplarının birinin sayfalarını çevirince gördüğü manzara karşısında şaşkına dö­ner.

Çünkü kesilen saçlar kitabın arasındadır. Bir talebenin saçına bu kadar değer vermesini anlayamaz müdür yardımcısı. Ama dikkat edince saçların altında bir yazı görür. Okumaya başlar:

"Canım annem ve babamla, çok değerli yurt idarecimin baskısı olmasa bu saçlarımı kestirmezdim. Onlar bilmiyorlar, ben de söylemedim. Yoksa, rüyamda Peygamber Efendimizin (sav) okşadığı o saçları, ömür boyu kestirmezdim.

Affet ya Resulallah! Senin okşadığın o saçları kestirdim. Affet beni, affet, affet!"

Hz. Halid’in savaş meydanında bir aralık, bir kılıç külahını düşürür. Gözü dönmüş gibi düşman saflarına yuvarlanan külahının peşine düşer. “Ey Kumandan ne yapıyorsun? Kendini tehlikeye atıyorsun?” “Ne diyorsun! yıllardır o külahın içinde Resulü Ekrem’e ait üç kıl taşıyordum, düşmanın eline geçer diye korktum”

Sakalının bir kılıyla ümmetinin gönlüne derinlemesine giren Hz. Muhammed (s.a.v) sevgisini, neslimizin gönlünden silip atmanın imkanı var mı? Onun davasından dönmenin imkanı, geçer bir mazereti var mıdır? Bu gün bizler de ya bu davanın hakkını vereceğiz veya yarın onun huzurunda hesabını veremeyeceğiz.

Zeyd b. Desinne veya Hubeyb r.a: Bedevi kabileler tarafından tuzağa düşürülmüş ve yakalanıp, Mekkeli müşriklere satılmıştır. Dinlerinden dönmeyince asılmaya karar verilir. Hz. Hubeyb asılmak için kürsüye çıkarılırken, Ebu Cehil sorar: “Şimdi, senin yerine burada senin hayatına karşılık Hz. Muhammed’in asılmasını ister misin?” Hz. Hubeyb cevap verir: “Değil şimdi benim yerime burada asılmasını, vallahi Medine’de dolaşırken mübarek ayaklarına bir dikenin batmasındansa binlerce Hubeyb feda olsun.” Arkasından “Es-selamü aleyke Ya Rasulallah” der ve asılır. Aynı anda Efendimiz (s.a.v) Medine’de ayağa kalkar ve “Ve aleykes-selam Ya Hubeyb” der.

Halifedir. Allah’ın halifesi. Ona Allah’ın Resulünun halifesi dediler. Yerde esmasıyla, sıfatıyla Allah’ı temsil eden Hz. Ömer. Allah’a ait düşüncenin meydana gelmesine vesile olan Hz. Ömer. Halifedir, hutbeleri kendi irad ediyor. Nutukları kendi veriyor. Efendimize ait mana ruhuna öyle sinmiş ki ağzını açtığı zaman belki hadis billafız yok. Fakat Resulü ekreme ait öze tercüman oluyor. Ve o kadar tercüman ki, ümmetin allamesi olan ibni Abbas Ömer nerede nutuk irad edecek, koşuyor arkasından. Mekke’de bulunsa Medine’de vereceğini duysa Medine’ye kadar koşuyor. Rabbime hamd ve sena ederim sizin şurada bulunuşunuzu ben küçük görmeyeceğim. Rabbim bunu bir ise bin eylesin. Sizi teşrif ve tekrim buyursun.

Hutbe irad edecek. Onun heyecanıyla, kafasında onu hazırlamakla meşgul. Bir duvarın dibinden geçerken omzuna damlayan birkaç kan damlası Ömer’i kendine getiriyor. Rabbimizi duyma ve duygulanmayla meşgul ve meşbu kendinden geçmiş ancak üzerine akan kan damlaları Ömer’i kendine getiriyor.

Bakınca elbisesinin kirlendiğine şahit oluyor. Tekrar hızla, süratle eve dönüyor. Elbisesini değiştiriyor ve gelirken de o kanın damladığı damın üzerinde ki oluğu koparıp atıyor. Minbere çıkıyor hutbesini irad ediyor. Hutbede halka yine çok şey anlatıyor. Ve bir basamak aşağıya inerek belki de halka şu ikazda bulunur. Cemaat diyor, müminlere eziyet ediyorsunuz. Evden çıkmıştım mescide geliyordum. Falan duvarın dibinden geçerken omuzuma kan damladı. Kanın aktığı oluğu ben de tuttuğum gibi kopardım attım. O attım kopardım derken birden bire bakışlar ayrı bir tarafa teveccüh ediyor. Ömer de sesini ve konuşmasını kesiyor. Uzaktan kalkan bir zat vardır. Beli kırılmış gibidir. Ömer’in çok sevdiği bir insandır. Yer yer onunla yağmur duasına çıkar elinden tutar yukarılara kaldırır “ya rabbi bu peygamberin amcasının elidir. Bunun hürmetine bize yağmur ver” dediği insandır.

Bu kalkan zat Hz. Abbas’dır (r.a.) Efendimizle aynı memeden süt emen amcası Hz. Abbas’dır (r.a.) Rengi benzi sararmış solmuş, ayağa kalkmış adım adım Ömer’e doğru yaklaşıyor. Ve yaklaşınca da soruyor. “Ya Ömer ne yaptın, ya Ömer ben bu gözlerimle gördüm. O dam benim damımdı. O oluğu damımın üstüne Resulü Ekrem koymuştu.” O koymuştu derken bu defa Hz. Ömer’in ayaklarının bağı çözülüyor ve yıkılıveriyor minberden. Biraz sonra yıkılmış adeta ölüm heyecanları içinde başı yerde Ömer’in dudaklarından şu sözlerin döküldüğünü görüyoruz. Ya Abbas sana bir ahdim var. Ben gidecek başımı o duvarın dibinde yere koyacağım. Sen ayağını bu benim başıma koyacaksın. O oluğu tutup yerine yerleştireceksin. Resulü ekremin koyduğu o oluğu yerine yerleştireceksin.

Halk heyecan içindedir. Bu kadar belki birkaç katı cemaat mescidin içinde ve dışında namaz kılmakta. Halife dışarıya çıkanca heyecan içinde ne olduğunu bilemeden şaşırmış durumdadır. Hz. Abbas’ın duvarının dibine gider. Koca Ömer, makamın firdevs olsun senin Ömer. Bize peygamberine saygıyı öğrettin. Bize edebi öğrettin, bize inkıyadı öğrettin, bize saygının gereğini ders verdin. Roma imparatorluğunun yakasından tutup sarsıp yerle bir eden o büyük kamet Ömer. Sasanileri burçlarıyla beraber sarsıp yıkan yıllardan beri tütüp duran ateşgedeliği söndüren Seyyidina Hz. Ömer. İran’ın altın bileziklerini Süraka’nın kollarına takıp sonrada secdeye varan, Rabbime hamd ederim Sasaniden çıkardı ve soydu, Süraka’ya giydirdi, Resulü Ekrem beşaret vermişti zaten diyen Hz. Ömer.

Bütün yıkmışlığı, ihtişamı karşısında bu defa kendisi muhteşem bir kamet olarak duvarın dibine yıkılıverir. Hz. Abbas çekinir o başa basmaya. Nasıl o başa basılır ki, o baş Müslümanlığı idare ediyor. O baş küfrü yenmekle meşgul. Nasıl o başa basılır ki, o baş Allah’a ait duygularla meşbu bulunuyor. Bas ya Abbas, bas ya Abbas. Bas, basmayı çoktan hakketti o baş. Bas çiğne ki ceza olsun ona. Peygamberin eliyle yerleştirdiği oluğu kopardı.

Bu sahabinin anlayışı. Efendimizin arkada bıraktığı izlere saygı gösteren sahabinin anlayışı. Kuran neslinin gönlünden sıyrılıp atılırken paslı tenekeden bir damın üstüne konmuş oluk kadar kıymeti yok muydu, sen başını yere koymadın. Resulü ekrem sinelerden sökülüp atılırken başını yere koymadın. Çiğnediler yurdunu baştan başa sen bir kere gönülden inlemedin. Sıkılmadın, ağlamayı bilmiyorsun gülmeden utanmadın. Gece karanlıklarına iki damla göz yaşı dökmedin. Efendimizin senin neslin içinde yıkılması Maonizmin ve Leninizmin hortlaması fenkeştanynın hortlakları gibi bir cemaati işgal etmeleri karşısında sen inlemedin. Bir teneke oluk kadar Resulü Ekrem demek senin kabine girememiş. Allah beni de afv etsin, seni de afv etsin.

Onlar Rasulullah’ı topluluklarının haricinde düşünmediler. Yirminci asırda yeniden bir diriliş var. O, bunu bir arı peteği gibi örüyor. Bu yüzden herkes yanında ona bir yer ayırsın. Muhabbetlerinde Ona da yer ayırsın. Çünkü onun anıldığı ve anlatıldığı her yerde O vardır.

Yolların ona uğramadan cennete gidemeyeceğini bilecek ve Onu anlatacağız herkese. Bunu, kendisi bütün heyecanıyla bir mahşer tablosunu anlatarak bizlere gösterir. “Kevserin başında ümmetine kendi eliyle su içirir. Ya Rasulallah o kalabalıkta ümmetini nasıl tanırsın? Ben tanırım. Zira onların elleri beyaz, alınları nurdur. Abdest azalarını yıkadıklarından dolayı tanırım. Sizin alnı beyaz, ayakları beyaz artlarınız olsa, sürünün içinde nasıla tanırsanız ben de ümmetimi öyle tanırım.” Yani, bunun anlamı şuydu: “Kendisine müracaat edenleri, kendisiyle alakadar olanları, cemaati, şahsi hayatı ve ailesi içinde bana yer verenleri tanırım, bunun manası buydu. Muhammedi (s.a.v) ruhla yaşayanı tanırım. Sağında-solunda, hayatının her alanında ona ve sünnetine yer vereceksin, ona böylece adres bırakacaksın, seni tanıyacak. Bu da sevgidir aziz Müslüman, onu sevmenin gereğidir.

Bizim dirilişimiz ancak onun sevgisi ve ona inkıyadla olur. Varsa sevgimiz ona inkıyad edecek, karşısında el-pençe duracağız. Yani sevginin gereğini yerine getireceğiz. Çünkü tanımanın ve sevmenin bir gereği, bir neticesi vardır. Onu her şeyin üstünde tutacaksınız, sünnetine sahip çıkacaksınız, her ferdi ona bağlanmış hale getireceksiniz.

Afyon'da Hüseyin isminde "Helva Yiyen" nâmıyla meş­hur olmuş tam manâsıyla meczup biri yaşardı.

Sabahtan akşama kadar sokaklarda dolaşır kimse ne konuştuğunu anlamazdı. Yalnız halk Helva Yiyen'in bir mânâ tarafının olduğunu bilirdi. Onun saçma gibi gelen cümlelerinin dahi üzerinde dururlardı. Helva Yiyen gecelerini Afyon'daki nöbetçi eczanelerde geçirirdi. Çünkü Afyon çok soğuk olurdu, geceleri de yegâne sıcak yer eczanelerdi.

Benim de tanışmam eczane sohbetleriyle başladı. Ben gece ilâç almaya gidince bakıyorum Hüseyin orada... Dost­luğumuz biraz derinden gitti ve pek gönülden sevdik birbiri­mizi.

Öyle olmuştur ki ben hastaya giderken "Telaş etme has­tan nasıl olsa kurtulur." derdi. Bazen de "Boşuna gidiyorsun doktor kendini hazırla." derdi. Bu söylediklerinin hiçbir tanesi de sekmemiştir. Bunları dostluğumuz itibarı ile beni yabancı saymadığı için söylerdi. Başka birisi bir şey sorduğu zaman mümkün değil söylemezdi.

Bir gün çok emek verdiğim bir çocuk hastama gidiyor­dum. Öleceğini de hiç ummuyordum. Babası ateşi çıkar çık­maz koşup gelmişti bana. O zaman da penisilin yeni çıkmıştı. Ben telaşla eczaneden penisilin alıp giderken "Telaşın boşuna doktor, çocuk gitti." dedi. Eve faytonla yaklaştığım zaman fer­yat figanı duyunca çocuğun gittiğini anladım. Çok da üzül­müştüm.

Bu Helva Yiyen'in hususiyeti, gündüzleri çocuklar bunu kovalar, taşlarlardı. Kızdırmak için de "Helva Yiyen" diye bağırırlardı. Helva Yiyen ismi oradan kalmıştır. Helva Yiyen kızdıkça söver, çocuklar da büsbütün üzerine varır taşlarlardı.

Dostluğumuzun derinleşmesine sığınarak bir gün dedim ki "Hüseyin, bu dervişlikten başka iş yok mu? Sabahtan akşama kadar kendini taşlatıyorsun?" "Eh bunu da artık sen çöz. Bu yaptığım, yapılabilecek şeylerin en güzeli, çok güzel bir şey." dedi. Emin olun çözemedim.

Daha sonra, zaman içerisinde Helva Yiyen dünyasını değiştirdikten çok sonra anladım. Helva Yiyen Taif'te çocuk­ların Peygamber Efendimiz1! (sav) taşlaması sünnetini yapı­yordu. Çocukların attığı taşları kendi vücudunda hissederek Sünnet-i Muhammedî'yi yerine getiriyordu.

Böyle müthiş bir mânâ ehliydi Helva Yiyen. Efendimiz'e (sav) karşı olan sevgisi, Efendimize (sav) karşı olan aşkı "Ma­dem o taşlanmıştır, ben de taşlanacağım" diye böyle maceralı bir dervişliği seçmişti. (Onkolog Doktor Haluk Nurbaki)

"Allah'tan Peygamber aşkının bir zerresi­ne sahip olmayı dile. Zira, milletleri yaşa­tan O'nun aşkıdır. Kâinat, O'nun aşkı ile vücut bulmuştur. Varlıktaki gizli cevheri, o aşkın aşikâr tecellisi meydana çıkardı. Ruha ancak O'nun aşkı sükûn ve huzur ve­rir. O'nun aşkı, gecesi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ŞU İKİ ADAMDAN BENİ KURTAR!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» BIRAKMA BENİ...
» BIRAKMA BENİ...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DEFİNECİLER AKADEMİSİ :: DİNİ KONULAR :: KISSA'DAN HİSSELER-
Buraya geçin: