DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
ÖNCELİKLE SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
SİTEMİZDEN YARARLANMAK İÇİN ÜYE OLUNUZ..
AKSİ TAKTİRDE SİTEMİZİN İÇERİĞİ TAM OLARAK GÖRÜNMEYECEKTİR...
DOLAYISI İLE SİTEMİZDEKİ İŞLENMEKTE OLAN KONULARI ve KONULARA YAPILMIŞ OLAN YORUMLARI GÖREMEZSİNİZ.
PAYLAŞIMLARA KATILAMAZSINIZ PAYLAŞIM YAPAMAZSINIZ ..
SİZ GELİN EN İYİSİ ÜYE OLUN...
SIKINTI ZORLUK YAŞAMAYIN..
LÜTFEN GEÇERLİ MSN ADRESİ VERİN..
ÜYE OLDUKTAN SONRA TÜM REKLAMLAR ENGELLER GİZLENECEKTİR..
SANAL ALEMİN NİMETLERİNDEN FAYDALANARAK GİZLENEREK KÜFÜR KAFİR ETMEKLE İNSANLARI KIRMAKLA İNCİTMEKLE AŞAĞILAMAKLA BİR YERE VARILMAZ O SİZİN YETİŞTİRİLME ŞEKLİNİZİN AHLAK YAPINIZIN BASİTLİĞİNİZİN İNSAN OLAMAMANIZIN VERDİĞİ BİR ÖLÇÜYÜ GÖSTERİR..
LÜTFEN ÜYE OLUNUZ...

SAYGILAR : SİTE YÖNETİMİ

DEFİNECİLER AKADEMİSİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DEFİNECİLER AKADEMİSİ

DEFİNE DEFİNECİLİK VE KOLEKSİYONERLİK TREASURE, ANT ANCİENT COİNS
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  DEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARIDEFİNE İŞARETLERİ VE ANLAMLARI  
DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZ YENİ YÖNETİMLE DEĞERLİ ÜYE ARKADAŞLARIMIZLA HER KONUDA BİLGİ ALIŞ VERİŞİNDE BULUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ İYİ FORUMLAR
DEGERLİ ÜYELERİMİZ DİĞER KOLEKSİYONERLER SİTEMİZDEDE ÜYE KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR HANGİ KATAGORİDE KOLEKSİYON YAPIYORSANIZ VE ELİNİZE GEÇEN SİKKE VE OBJELERİNİN ORTALAMA FİYATLARINI ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ BİZE AİT OLAN wwwdefinecilerkulubu.com ADRESİNE ÜYE OLARAK PAYLAŞIMLARINIZI YAPABİLİRSİNİZ..
En iyi yollayıcılar
catterpillar (457)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
kepenekli çoban (370)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
BURAKBEY (347)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
hattap (345)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
aslan54 (300)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
MAMİ (266)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
SİMBAT (154)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
menderes1278 (153)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
selim (111)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
aslicix67 (109)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_lcapLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Voting_barLEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Vote_rcap 
kontrol paneli
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI ConfigureProfiliniz
Bilgiler
Seçenekler
İmza
Avatar
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Kwalletmanager Sosyal
Arkadaş ve Tanınmamış
Üye listesi
Grup
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Newmsg Özel Mesaj
Gelen Kutusu
ÖM Gönder
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Kthememgr
Gözlenmiş Konular
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 197 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 12:23 pm tarihinde online oldu.
En son konular
» Kahpe saldırı bezele karakol baskını
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 1:31 am tarafından kepenekli çoban

» Ashab,ı Kehf,
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 3:50 am tarafından kepenekli çoban

» ÖNERİLERİNİZ VE İSTEKLERİNİZ
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Ocak 20, 2011 1:28 am tarafından kepenekli çoban

» DEFİNECİLİK İŞİ PROFESYONELCE YAPILIR RUHSATLI VE BİLİNÇLİ
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePaz Ocak 16, 2011 7:26 am tarafından sakin adam

» İKİNCİ EL CİHAZ ALIM SATIMI VE TAKASI
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePaz Ara. 26, 2010 2:17 am tarafından kepenekli çoban

» ücretsiz vbullettin sitesi kurmak resimli anlatım,,
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 4:18 am tarafından menderes1278

» ITALYA ROMA NARNI
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Ara. 10, 2010 12:26 am tarafından kepenekli çoban

» İlginç bir saat‏
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePtsi Kas. 29, 2010 11:41 pm tarafından Misafir

» Büyük Sırrın Arkeolojik Keşfi: Nuh Tufanı.
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 5:15 am tarafından kepenekli çoban

» BULANLAR BULUYOR AMA TEK TEK AMA FARKLI ŞEKİLLERDE
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 4:20 am tarafından Misafir

» Rüyada Define Görmek.
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePaz Kas. 28, 2010 3:52 am tarafından Misafir

» kıyamet günü
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeC.tesi Kas. 27, 2010 4:34 am tarafından Misafir

» AYAK İŞARETİ (çözülmüş)
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 11:27 pm tarafından kepenekli çoban

» 7 DELİK Lİ TAŞ ve TAŞ YIĞMA
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 7:04 pm tarafından Misafir

» Arkeolojik Terimler Sözlüğü.
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Kas. 26, 2010 2:18 am tarafından menderes1278

» MEZAR ÖRNEKLERİ VE MEZARDAN ÇIKAN HEDİYELERİ
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 11:52 pm tarafından Misafir

» bir ruhsatlı define kazısından hikayeler
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 3:38 am tarafından Misafir

» 3 Yaşında Define Buldu..
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Göz testine buyrun... !!!!
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Kas. 25, 2010 2:16 am tarafından Misafir

» FAYDALI LİNKLER
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 8:43 am tarafından kepenekli çoban

» Define Arama İle İlgili Yasal Dayanaklar.. "Define arama ruhsatnamesi"
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:23 am tarafından menderes1278

» Bulunan Defineye Paha Biçilemiyor
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:07 am tarafından Misafir

» ALAN TARAMALAR ,,
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 5:02 am tarafından Misafir

» minelap 4500
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 4:00 am tarafından kepenekli çoban

» burada ne görüyorsunuz
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 2:43 am tarafından Misafir

» Cennet annelerin ayakları altındadır
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 1:15 am tarafından menderes1278

» MEYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeC.tesi Kas. 20, 2010 12:23 am tarafından Misafir

» Piramitlerin Sırrı.
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 7:17 pm tarafından Misafir

» Denizli-sandıras dağı-define hayaliyle gölü boşalttılar
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 2:40 am tarafından kepenekli çoban

» Tarihten en güzel laf koymalar
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Kas. 17, 2010 7:14 pm tarafından Misafir

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
google
hitsaati web trafik hizmetleri
döviz
HABERLER
KOD
hava durumu


 

 LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Empty
MesajKonu: LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI   LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Nis. 14, 2010 1:25 pm

LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI I1353190_ley-hatlari

MEŞHUR ÜÇGENLER İKİZ KENAR ve EŞKENAR ÜÇGENLER İŞTE GİZEM BURADA BAŞLIYOR.

Bunların enerjinin muhtelif şekillerinden farklı incelik dereceleriyle, çeşitli formlarda var olduğu söylenebilir. Sizin zamanınızda adlandırıldığı şekliyle ley hatları Dünya’nın hem üzerinde hem de altında işleyen enerjisel modellerdir. Bunlar geometrileri titreşimsel öz, jeolojik kuvvet, elektromanyetik ve mineralojik alanlar üzerine matematik yasalarına dayanan çeşitli şekillerde Dünya’nın etrafını dolaşırlar. Bu ley hatları değişir ve hareket eder ve uzay –zamanın eonları boyunca sayısız şekillerde kullanılmışlardır. Daha büyük anlayış çağlarında, daha büyük teknoloji zamanlarında, ley hatları çok ince enerjilerin geliştirilmesi kullanılarak, karayolları olarak kullanıldı, üzerlerinde yolculuk yapıldı. Bu tür bir anlayışla, ley hatları enerji transferi iletkenleri ve iletişim için kullanılma kapasitesine sahipti. Atlantis’in çöküşünden bu yana yükseltilmiş kullanıma son verildi ve bu şekilde kullanımı sürdürme yeteneği kayboldu. Sonuç olarak, incelen şebeke artık sağlam değil, böylece ley hatları bazı alanlarda kesip koparıldı, bazılarında yırtıldı ve yolların ve sapa yolların görünümünün bir anlamı kalmadı, görüyorsunuz; ley hatları artık tüm dünya etrafında tamamen birbirine bağlanmıyor.



Ley hatlarının temel özü doğal bir kaynaktan gerçekleşir. Bunlar tellürik (dünyasal) enerji akımlarıdır. Bunlar ince iken, bazıları sizin dördüncü boyut & beşinci boyut dediğiniz yeni paradigmalarda kodlandı, yönetildi. Bunlar eskilerin yerini aldı, ama henüz hepsi keşfedilmedi ve bu uygundur. Dünya dışı varlıklar bu çabada Dünya’ya yardım ediyorlar. Sirius B’den olanlar Yükseliş için bu sistemi yeniden hizalamada son yıllarda yararlı, etkili oldular ve aslında onlar 30,000 yıl önce kurulmuş olan ley sisteminin orijinal geliştirilmesinin mimarlarıdır.



Ley hatları sisteminin, yaşayan gezegenin sinir sistemi olarak davrandığı söylenebilir. Ayrıca gezegen axiatonal hatlar, meridyenler ve çakralar olarak tanımlanan sistemlere sahiptir.



Ley hatları sabit değildir, bunların değişimine neden olabilen birçok faktör vardır. Bunların enerji içeriğine veya enerji yoksunluğuna birçok faktör eklenir. Tektonik stres, magma, solar enerji, kuvars gibi minerallerin kullanımıyla doğal olarak gerçekleşen elektromanyetik alanlar ve hatta organik maddenin ayrışması, bu ısı ve elektriksel yükü yaratır. Bu enerjiler birikir ve Dünya’nın iletkenlik yollarında veya hafifçe yukarısında ya da Dünya’nın kabuğunun altında akar. Dünya’nın doğal metal veya iletken mineral içeriğinin yüksek olduğu bu bölgeleri veya yerleri bu elektromanyetik akımların akışını çeker. Kutsal geometri ile inşa edilen insan yapımı yapılar da bu akımları çeker. Asyalılar, Romalılar, Yunanlılar, Mısırlılar ve Mayalar tarafından inşa edilen neredeyse kutsal geometrik tapınakların hepsi onlardan geçen ley hatlarına sahiptir. Bu yapıların bazıları ley hatları üzerinde kurulmuştur, diğerleri ley hatlarını kendilerine çekerler. Ley hatlarının birçok noktaları vorteks spiralleri oluşturur.



Vorteksler birçok nedenlerden dolayı oluşur. Genel olarak anlaşılan neden ley hatlarının kesişmesidir. Bunların ayrıca tektonik stres noktalarında, yanardağlarda, sivri tepeli, kuleli ve piramit şeklindeki dağlarda ve kutsal geometri ile inşa edilen insan yağımı binaların etrafında gerçekleştiğini söylüyoruz. Vorteksler büyük mineral yataklarında, bazalt yataklarında, granitik volkanik kayalarda, nehir akımlarında ve şelalelerde doğal olarak gerçekleşir. Tüm bunların atomaltı plazma, yüklü iyonlar ve elektromanyetik alanlar yansıttığını görüyorsunuz. Bu doğal enerji yapıları doğal olarak döner ve böylece vorteks gerçekleşir.



Sizin perspektifinizden böyle görünmesine rağmen, vortekslerin portallar olmadıklarını ve portallara gelişmediklerini açığa kavuşturmalıyız, çünkü tüm portallar kendilerine bir vorteks çeker. Vorteksler hem akash olarak adlandırılan adamantine özü hem de portallardan alınan yüksek boyutlu enerjiler için dağıtım makineleri olabilirler. Tüm vorteksler portallar barındırmazlar, ama tüm portallar bir vortekse sahiptir.



Ley teriminiz, iki noktayı birleştiren düz bir çizgi anlamına gelen göreli olarak son zamanlardaki bir tanımlamadır, ama bizim Metatronik terimimiz çok daha geniştir.



Ley hatlarını, gezegeni çevreleyen elektromanyetik akım – hat ve akımların bilinçli kristalin veçhesi olarak tanımlarız. Ley hatları elektromanyetik enerjinin ‘itina gösterilmiş/çeki düzen verilmiş’ enerji akımlarıdır ve Gaia’nın sinir sistemi olarak hizmet ettiği söylenebilir. Ham yerküre akımları, sizin dilinizde dragon hatları olarak adlandırılır. Hem ley hatları hem de dragon hatlarının doğası elektriktir, doğal elektrik iletkenlerinin yolları boyunca akarlar.



Elektrik, dünyanızda çoklu kaynaklardan doğal olarak gerçekleşir. Şelaleler, çağlayanlar, yağmur ve dalgalar gibi, suyun hareketi yük oluşturur; organik maddenin ayrışması, tektonik stres, yanardağlar, şimşek, güneş ısısı ve rüzgarlar da yük oluşturur. Elektriksel olarak iletken olan gazları, metalleri, yarı – iletken mineral kristalleri, suya – daldırılmış organik maddeleri ve elektrolitleri ile üzerinde yaşadığınız dünya yüzeyinin kabuğu, elektrik akımlarını üretmek ve sürdürmek için mükemmel bir ortam sunar. Yüzeyin altındaki katmanların mineral yapısı aynen iletkendir. Yüklü iyonlar zemine çekilir ve bu yüksek iyonik konsantrasyon, elektrot etkisi vasıtasıyla dünya – akımlarının yoğunluğunu artırır.



Sonuç olarak statik elektrik, ortogonal (dikey, düz açılı) quasi – statik (yarı – statik) elektrik alanında zemine paralel akar, gezeni çevreleyen akım ırmakları olan elektrik kaynakları ve anaforlar oluşturur. Bu akımlar demir, altın, bakır ve kuvars taşıyan kayalar gibi iletken mineral hatları boyunca akar. Bu akımlar güç düğümleri vasıtası ile ve civarında doğal olarak dağlara, yanardağlara, sulara ve minerallere ve diğer iletken oluşumlarının büyük birikintilerine akar.



Tüm bilinçli enerji formlarında olduğu gibi, bu elektrik akımı yönlendirilebilir. Bunu yapan ilk kişiler, orijinleri Pleiades olan Atlantis’in bilim adamı – rahipleri idi. Ham yerküre akımlarının veya dragon hatlarının modelleri bilimsel olarak belirlendi ve haritalandı ve ezoterik olarak massedildi ve bilinçli olarak belirli güzergahlara yönlendirildi.



Atla – Ra bilim adamı – rahip, bu enerjileri kendi Arkturus kristalleri ve manyetik güç çeviricilerinden akıtarak, dengeli vortekslerde ters yönde döndüğünde anti - yerçekimi alanları yaratma yeteneğine sahip örgülü polarize crysto – elektrik frekansları formlarına yükseltebildiklerini, inceltebildiklerini ve ayırabildiklerini keşfetti. Atlantis’in altın çağının teknolojisinde, bu bilinçli crysto – elektriksel hatlar teknik olarak o kadar arıtılmışlardı ki, hem iletişim hem de aktarım için tünellerin bir labirentini yaratmak için kullanıldılar ve çeşitli amaçlar için enerji alanları oluşturmak üzere birleştirildiler.



Bu hatlar Skellig Michael gibi doğal tellürik (dünyasal) jeneratörler ve kristal güç istasyonlar vasıtasıyla döşenen ve büyütülen iletkenlerde yöneltildiler, böylece iş gücünü enerjilendirmek için fabrikaların içine ve bitki ve ekinlerin büyümesini teşvik etmek için zirai alanlara akmaları için modellendirildiler. Birinci durumda evlere elektrik vermek için kristalin elektrik – dalgaları yayınına yardımcı olmak için kullanıldılar.



Bu cemiyetin ataları, Atla – Ra’nın soyundan olan sizin Druid’ler dediklerinizdir. Atlantis’in Altın Çağının bu bilimadamı – rahipleri, bilimsel yasayı ilahi olanın enerjisiyle birleştirme gereksinimi anlayan samimi alim erkek ve kadınlar idi. Bu, Bir’in Yasası olarak adlandırıldı, şu andaki anlayışınız kutsal olanı içermese bile, sizin şimdi Birleşik Alan dediğiniz terime benzeyen bir terim. Sevgililer, bütünsel bilim Kutsal, İlahi Olanı ihmal etmemelidir, ihmal edemez.



Atla – Ra, belirli crysto – rafine ley enerjilerinin niyeti ve farkındalık alanını taşıyabildiğini öğrendi. Bilim adamı – rahip bu enerjinin kendi – kendini üretmeyi yeterince sürdürmesi için röle ve büyütme istasyonları olarak doğal güç düğümlerini nasıl kullanacağını keşfederken, Ley enerjisinin bu kategorisinin küresel bir ağı yerine konuldu. Bu leyler sonsuz zirve noktaları ile bütünsel oldukları zaman (onların parçası olduklarında), ilahi veçhe onların enerji farkındalığına aşılandı (massedildi). Pleiades, Arkturus ve Sirius – B Üstatlarının yardımıyla bu Atla – Ra gezegende büyük çakra noktalarını birleştiren özel ilahi ley enerji rotaları yarattı. Bunlar tapınakların sükunetini ve esenliğini güçlendirmek için ses frekansları ve renk ile programlanabiliyordu. Bunlar kutsal enerji vorteksleri yaratmak için çaprazlanabiliyordu. Skellig Michael böyle bir alandır ve onun orijinal çoklu ley çeşitliliği kapasitesinin kalıntı gölgesi olmasına rağmen, şu zamanlarda en sağlam olanlardan birisidir.



Böylece esasen, Atlantis’te birçok türde ley sistemi vardı, bazıları çeşitli formlarda tamamıyla crysto – elektrik güç için kullanıldı, parçalar halinde olsa da hala fonksiyon yapan bazıları ilahi farkındalık leyleri idi.



Gerçekte bu sistemin en sağlam hayatta kalanları şimdi Michael ve Mary hatları olarak adlandırılan leylerdir. Aslında bunların sağlamlığının seviyesinin nedeni büyük ölçüde, Britanya, Avrupa, Mısır ve Og’taki mevcut manastırlara devretmeden önce Atlantis’ten kaçmış olan Druidlerin çalışmasıdır. En verimli olanı Britanya ve Fransa’daki kısmı idi, bunlar taş çemberlerin oluşumuna yardımcı olmak için leylerin anti - yerçekimi veçhelerini ve sesi kullandılar.



Michael ley hattı sayısız nedenlerden dolayı hayatta kaldı. Onun güzergahında kutsal geometriyle inşa edilen taş çemberler ve Katedrallerde güçlendirildi. Başlangıçta Michael hattı olarak isimlendirilmedi. Atlantis’te Atlas Hattı, Mısır’da ve Og’da Thoth hattı olarak adlandırıldı. Onun pagan ismi, bu hatları Kiliseden korumak için gizli alim cemiyetleri tarafından Michael ve Mary olarak değiştirildi. Ley enerjisini büyütme yeteneğine sahip katedraller inşa eden Farmasonlar kutsal geometriyi kullandılar. Neredeyse tüm Katedraller ve Yunan Anıtları direkt olarak ley hatları boyunca olan güç düğümleri üzerinde phi, altın oran veya ortalama kullanılarak inşa edildi.



Ben, Lord Metatron ve Başmelekler Mikail ve Melkizedek’in Atlantis zamanında burada mevcut olduğumuzu bilmek sizi şaşırtmamalı, ama o zaman farklı isimlerle anılıyorduk. Görüyorsunuz, tüm çağlarda, tüm insanlığa, tüm ırklara, dinlere ve inançlara sevgimizi eşit şekilde gösteriyoruz.



Daha önce söylediğimiz gibi, ley hatları sabit değildir. Zamanla, geçiş yaparlar (kayarlar) ve değişirler. Böylece bir zamanlar sağlam olan bir sistem, şimdi oldukça küçülmüş ve parçalara ayrılmıştır. Şu andaki ley sistemi kendi eski benliğinin bir gölgesidir ve artık gezegeni bütünüyle çevrelemiyor. Ancak, ham akım dünyayı çevreliyor ve bunun birçok parçası aslında doğasında leydir ve bu sistem özellikle Sirius – B’liler ve kendinizin çokboyutlu veçheleriniz tarafından şu anda onarılmaktadır. Kutsal sitelerdeki güç düğümleri gibi, dragon hatları da insanlıktan ve kutsal sitelerden gelen enerji ile massedilebilir ve ley hatlarına terbiye edilmiş/cilalanmış olurlar.



Leylerin akış – modeli oldukça spesifiktir. Bunlar ekvatorun üzerindeki kubbe şeklindeki dağlarda saat yönünün – tersi yönde, ekvatorun altındaki dağlarda saat yönünde spirallenirler. Piramit şekilli dağlarda düz hatlarda yukarı doğru akarlar. Konik zirvelerde yukarı doğru spirallenirler. Dağ zirvelerinin çok yüksek frekanslar içermesinin nedeni budur.



Bu akımlar kutsal geometri ile inşa edilmiş yapılardan veya kutsal sitelerden geçtiği zaman, akımlar yüksek ışık emerler ve yayarlar. Bu gerçekleştiğinde, leyler arıtılmış bir bilinç doğasını, kodlanmış hafızayı yüklenirler. Ley güç noktaları enerjisel olarak ızgara sistemine bağlanır ve geometrik bir matriks oluşturur, daha sonra bu ona yüksek boyutlu enerjileri çekebilir. Bunlar meridyen noktaları olur ve bazı durumlarda dünyanın yaşayan varlığının çakraları olur.



Her ley, her kutsal site insanın elektromanyetik alanını etkileyebilir ve etkiler. İlave olarak, gezegenlerden ve yıldızlardan gelen ışığın başmelekleri, tellürik enerji havuzlarını besler & etkiler (sizin terimlerinizle elektriksel veya dışa doğru vorteksler) ve gezegensel ve yüksek boyutlu ızgara kafeslerinden, ayrıca kendi hizalanmalarına bağlı olarak, yıldızsal ve solar ışık fotonlarından ışık – enerjisi alan içeri doğru çekilmiş portalları yaratabilirler.



Eğer, belirli yüksek enerji noktalarının gezegen üzerinde mevcut olduğu ve bunların spesifik geometrik bir model yansıtan kristalize bir matrikse sahip olduğu önermesi kabul edilirse, o zaman bu canlı enerji kaynaklarının armonik enerji salınımları vasıtasıyla iletişim kurduğu da anlaşılabilir. Örneğin, eğer birisi Do anahtarındaki bir diyapazona sahipse ve piyanoda Do notası çalıyorsa, piyanodan çıkan müzikal titreşim de bilim adamlarınızın armonik salınım dediği yasa nedeniyle diyapazonda bir titreşim yaratır. Dünya üzerindeki ve yüksek boyutlardaki güç noktaları arasındaki armonik salınımlar da uyumlu armoniklerle rezonansa girmek üzere ‘uyumlanırlar’ (akort edilirler).



Aynen sizin insan bedeniniz fiziksel bedenin sağlığını sürdüren duyusal sistemlere ve organlara sahip olduğu gibi, ley hatları da bu sistemlere sahiptir. Ley hatları, fiziksel Dünya’nın sağlığını devam ettirirler. Bedenin organlarının üzerinde, meridyen hatlarına sahipsiniz, bu meridyen hatları bedeni iki eşit parçaya böler ve bunu yaparken, varlığın esenliğine katkıda bulunur, bu daha sonra bu enerjiyi farklı bir forma aktarır, sonra organları besler, duyuları ve farkındalığı besler. Aynen insan bedeninizin değişimlerden geçtiği gibi, Dünya da farklılaşır ve değişir. Aynı şekilde, ley sistemi de değişir ve uyarlanır. Yükselişin habercisi olan Dünya’nın süregiden ve gelmekte olan mezuniyeti ile, sadece Dünya’nın hassaslık sistemi değil, insanın hassaslık sistemi de ayarlanıyor.



İnsan bedeninin meridyen sisteminin üzerinde, axiatonal hatlar dediğimiz hatlar vardır. Bu sizin küreniz için göreli ve oldukça yeni bir terimdir. Bunu çok fazla işitmediniz, ama çok daha iyi bilinir hale gelecektir. Axiatonal hatlar duygusal bedeni, zihinsel bedeni, nedensel bedeni ve yükselmiş bedeni birbirine bağlayan ayrı, farklı hatlardır ve Dünya’nın da axiatonal hatları vardır.



Dünya da, yine kutsal matematiğe dayanan hem spiritüel hem de göksel niteliklerle tanımlanan axiatonal hatlara sahiptir. Bunlar ley hatlarının bazı alanlarına temas eder, temas eder ama onların üzerinde kalmaz. Ancak bunlar, özellikle ley hatlarının yırtık ve kesilmiş ve bağlantısız yerlerinde kesişirler; bunlar köprüler olarak davranırlar, bir boyuttan diğer boyuta bilgideki uçurumu birleştiren köprü, tarihteki uçurumu birleştiren köprü, tükenen veya kesilen enerji uçurumunu birleştiren köprü…



Bir ley enerji birleşmesini veya kutsal siteyi ya da vorteks kompleksini ziyaret ettiğiniz zaman, onun eşsiz mesajının, eşsiz geometrisinin kodunu emersiniz. Ziyaret ettiğiniz her kıtadaki her ızgara noktasının, her güç noktasının, her kutsal sitenin enerjisini, enerji alanınızda taşırsınız. Bunları kendinize ve birbirine bağlama yeteneğine sahipsiniz, sevgililer. Böyle yerleri ziyaret eden Kanalımız gibi Dünya – Koruyucuları dediklerimiz, bunları 144 ızgaraya bağladıklarını gözünüzde canlandırabilirsiniz ve böylece bunları gelişen ızgaraya bağlamaya yardımcı olursunuz. Ve bu işlemde, kendinizi bağlar ve aktive edersiniz.



Michael hattı dediğiniz o bölüm, 18,000 yıl önce ilahi ışıkla massedildi ve güç noktalarına ve kozmik hizalanma noktalarına çekildi. Daha önce Michael Hattına orijinal olarak Atlas hattı dendiğini söylemiştik, yine de kaynak enerjisi aynıdır. Ama, isim değişiminde İlahi bilgelik vardı. Eğer ley hattı Pagan olarak düşünülseydi, bu aşkın (transandantal) akımın tam vektöründe ve kozmik hizalanma noktalarında kusursuz kutsal geometri ile inşa edilen kaç tane Hristiyan Katedrali inşa edilebilirdi? Aslında kontrolcü kilise bunları yasaklardı. Ve şimdi onların kontrolüne rağmen, yüksek boyutlu enerjileri, herhangi dini dogmalardan kurtulmuş ve saf göksel SEVGİ olan enerjileri büyütmek için mükemmel bölgelerde inanılmaz tapınaklar mevcuttur.



Gerçekte, Skellig Michael bir Tapınaktır, Dünya’nın İlahiliği tarafından doğal olarak yaratılan bir tapınak. Skellig Michael’in yapısı geometrisinde piramit şeklindedir ve özellikle göksel enerjilere hizalanmıştır. İnsanın arayışının damgasını taşıyan menekşe granitten oluşur. Jeologlarınız birçok kutsal yerlerin kaya oluşumu ve enerjisi olan bu özel graniti tanıyacaktır. Daha önce sözünü ettiğimiz armonik salınım, bu tür mineralojik armoniklerin bu siteler arasındaki titreşimsel bağlantısının kaynağı olmasını sağlar. Bu tür armonikler sadece minerolojide değil, ayrıca geometri ve ışık oranları (katsayıları) vasıtasıyla gerçekleşir.



Skellig Michael’in, ‘Michael’ ley hattının orijinal giriş noktası olmadığını söyleyeceğiz, ama şimdi böyle olduğu görülüyor, çünkü hat artık kendi tam övgüsüne bağlı değil. Skellig Michael, orijinal olarak Atla Kuşağına çoğaltıldığında sizin şimdi Michael Hattı dediğiniz şeyin büyütme veya röle noktalarından biriydi. Görüyorsunuz, bir zamanlar gezegeni çevreliyordu. Gelecekte yine çevreleyecek, ama bu henüz tamamlanmadı ve zamanı değil. Onun en güçlü bölümünün İrlanda’dan, Britanya’dan Avrupa boyunca uzandığını ve kadim Judea (eski Filistin’in güney bölgesi), İsrail ve Mısır’a çatallandığını söyleyeceğiz. Onun Suudi Arabistan’daki Mekke’ye bağlandığını bilmek sizi şaşırtır mı? Birçoğunuzun her ırkta ve her dinde yaşamlara sahip olduğunuzu bilmek sizi şaşırtmamalı. Gerçek, ataerkil veya herhangi diğer sınırlayıcı dogma sınırlamalarına rağmen, gerçekten Tanrı’yı arayan herkesin kalplerinde tekamül etmenin bir yoluna sahiptir. Hepiniz insan ailesindensiniz.


ANADOLU LEY AKIŞLARI – ANADOLU İKİZKENAR ÜÇGENİ


“Batıda Truva’dan başlar ortada Ankara’ya gelir oradan da Nemrut Dağı’na iner. Ankara bu iki noktadan biraz daha yukarda kalır. Ve Ankara’dan da direkt Giza’ya yani piramitlere inen ayrı bir ley hattı vardır. Gerçi Truva’dan Ankara’ya, Ankara’dan da Nemrut’a inen çizgide de pek çok ley noktası bulunur. Hatta Truva’dan ve Nemrut’tan Giza’ya da inen, pek çok ley noktası mevcuttur. Giza’dan Truva’ya ve Giza’dan Nemrut’a giden hat Ankara’da birleşir. Ayrıca Giza’dan Ankara’ya da direkt bir hat çıkar. Harita üzerinde bunu çizerseniz bir büyük (t) harfine benzer bir şekil çıkar. Daha dikkatli bakıldığında da bunun “t”den çok bir gemi çapasına benzediği aşikar görülür. Çapanın tepesinde de Ankara yer alır. Ankara’nın ismi. Anchoron – anchor’dan gelir. Anlamı da “çapa”dır.” Asıl kaynak bulunamadı. Bu yazı kısmı Ekşi sözlüğe yapıştırılmıştı.

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=anadolu%20ikizkenar%20ucgeni


Konu üzerinde çok çalışan bir uzman dünya haritası üzerinde ley hatlarını gösteriyor. Bu hatlardan birisi de Türkiye’den geçiyor. Videoda anlattığı gibi köklü şehirlerin tümü bu hatların üzerinde bulunuyor. Türkiye’de ise çok fazla sayıda hattın kesiştiği söylenmesine karşın bugüne dek yayınlamış Amerika’daki gibi detaylı şehir şehir ley akışları çalışması bulunmamaktadır.

Ayrıca sarkaç yöntemi de çok önemliydi. Özellikle sarkacın ipinin uzunluğu aranan bilgiye göre değişiyordu. Doğru uzunluk ve doğru uçla birleşen duyarlı insanlar bir evin huzurla dolması için nereye yapılması gerektiğini ve yaşamsal pek çok akışı hesaplıyabiliyorlardı. Günümüzde Türk toplumu sarkaç metodunu çok iyi bilir. Hisleri iyi genç kızların hamile kadınların karnı üstünde bir ipe bağlı yüzüğü sallayıp dönüş yönüne göre kız ya da erkek bebek olduğunu söylemeleri gibi. Evet ülkemiz pek çok açıdan orijinal bir yer.

Günümüzde bu akışları yakalayacak makinelerin de yapılması işi pratikleştirecektir. Bu konuda yapılmış bağımsız çalışmalar olmasına karşın yazar henüz herhangi birini inceleme imkanı bulamamıştır.



LEY AKIŞLARINDAN ENERJİ


Nikola Tesla enteresan bir şekilde elektriği kablosuz iletebiliriz, kablolar gereksiz dediğinde deneylere bağlı olarak çalışıyordu. Gerçi Edison’un siyasi çevresinin gücüyle bu buluşu topluma yayılamadı ve elektrik telleri dünyayı sardı. Dünya küresini elektrik akışını bir noktadan bir noktaya göndermek için kullandığında ve bunun deneylerini yaparken çevre bölgelerdeki atların nalları elektrik çarptığında aslında kadim ve köklü bir bilgiyi fizik bilimine uyguluyordu.

Günümüzde modern otobanların altına döşenecek elektrik akımı ya da manyetik yolla hafifçe havada gidecek arabalar enerjilerini yoldan alacak elektrikli arabalar tasarlanıyor. Enerjisini bu hattan alacak olan makineler aslında şu anda kullanmadığımız o eski ley akışlarını kullanan uygarlıkları taklit ediyor. Binlerce yıl önce keşfedilmiş ve o uygarlıklar yok olunca unutulmuş olan bilimler yeniden keşfediliyor.

Arkeolojik kazılarda Druidlere ait bölgelerdeki öbeklerden enteresan şekilde karbon, çinko ve demir çıkıyor. Bu bölgeler ise doğrudan ley akışları üstünde. Bildiğiniz gibi bu saydığımız malzeme ile pil yapılır! Akla olmadık şeyler geliyor. Temel fizik bilimi ile Ley akımlarından enerji doldurmayı mı öğrenmişlerdi? Oysa pil yapımı binlerce yıl sonra bulunacaktı. Tıpkı Wilhelm König’in Irak’taki kazılarda ortaya çıkardığı kadim piller gibi…
Yine sözlü ve yazılı efsaneler özellikle Hindistan’ın Mahabbarata destanı bu ley akışları üzerinde uçmayı başaran olağanüstü uçuş cihazlarını Vimanaları tarif ediyor. Hikaye öyle ki bir zamanlar yüksek bir uygarlık bu ley akışlarının üstünden uçarak giden cihazlar kullanır. Ley enerjisi tüm uygarlığın kullandığı bir temel enerjidir. Piramitlerin tepesinde bulunan kristaller topraktan ve toprak üstünden alınan enerjiyi cihazların ve insanların kullanımı için dağıtır. Sonraları uygarlıklar çöker. Kristaller yağmalanır. Geriye boş piramidler ve bu uçuş rotaları kalır. İnsanlar binek hayvanları ve ayakları ile yine uygarlıkların kalıntıları üstünde gidip gelirler. Sonraları o kalıntılar yerine kendi şehirlerini kurarlar. Troya’nın katlarca aynı yere kurulması gibi. Her dinin gelip bir önceki tapınağı değiştirmesi ama aynı yerde ibadet etmesi gibi.


HAYVANLAR VE LEY AKIŞI


Bilimadamları yıllardır uzun rotaları uçan göçmen kuşlar, denizde giden kaplubağaları, balinaları balıkları izliyor. Bu hayvanlar daha doğduklarında bir başka yerde dünyaya geliyorlar ve geriye dönüp o uzun yolu kusursuz şekilde alıyor ve yavruluyorlar. Sadece manyetik alana göre yönlerini buluyorlar demek çok güç. Hatta bazı türler şimdi deniz olmuş yerlere gidip geliyor. Sanki eskiden bir toprak parçasına ulaşıyorlarmış ve orası batıp gitmiş gibi.



KUTSAL METİNLERDEKİ NEHİRLER IRMAKLAR


Cennette anlatılan ırmaklar bu Göksel akışlar mı? Bir çok insan için “altlarından ırmaklar akan Cennetler” kavramı belki bambaşka derinliğe kavuşur. Ve bu akışlar dünya insanının enerji bedenleri için gıda ve bilgi kaynağıdır.

Yeryüzü ruhunun özü ya da şuuru, insanlarda doğrudan ortaya çıktığında mutluluk hissi uyandıran oldukça yüksek frekanslı bir enerji halinde varlığını belli eder. Leylerin girdap benzeri yapısındaki devingenlik, yeryüzünün kendi biçimini korumak için kullandığı gücün, diğer bir deyişle, hedef veya arzunun bir sonucudur.

Ley hattının içerdiği çift girdabın aynı zamanda enerjinin özel bir niteliğini de yansıttığını söylemiştik. Peki Ley niye bir çift girdaba sahiptir ve bu özel nitelik nedir? Bu iki soruyu yanıtlamak için yeryüzü ruhunun, hayli yoğun bir fiziksel yaşam biçimini almasındaki hedefi kavramak gerekir. Elbette ki bu hedef, insan biçimine girmedeki amaç ile benzerlikler taşımaktadır. Yeryüzü ruhunun hedefi, zaman ve titreşimsel deneyim aracılığıyla yeryüzünü meydana getiren enerji alanlarına yeni bir enerji niteliği dağıtmaktır. İnsanoğlu, enerjinin bu yeni niteliğiyle “koşulsuz sevgi” olarak iki sözcükle özetlenebilecek bir biçimde tanışır.


Aslında insan deneyiminde koşulsuz sevgi adını verdiğimiz şey, gezegensel bir ruh ya da insana özgü çok boyutlu bir benlik veya ruh aracılığıyla yaşam ve yaşam gücü olarak bildiğimiz şeylerin ortaya çıkmasını sağlayan evrensel bir ilkedir. Koşulsuz sevginin insan biçimini alırken sahip olduğu güç, yokluğu durumunda yaşamın kendisinin de; gelişim, değişim, ahenk ve hareketin de var olamayacağı devingen ve evrensel bir ateştir.

Tarih boyunca inşa edilen bina ve tapınakların mimarları, yerbilim uzmanlarıyla birlikte gizemli LEY hatlarını arayıp titizlikle buldular ve binalarını onların üzerine kurdular. Siz de dünyanın enerjiyle akan akapunktur noktalarına metafizik bir yolculuğa hazır mısınız?

Öncelikle adım adım gideceğimizi söyleyebilirim. Bu enteresan konuyu anlaşılır bir dille size sunmaya çalışacağım. Konu 1921 yılında Batı dünyasının gündemine ilk kez geldi. Arkeolog Alfred Watkins, aslında Britanya’nın kullandığı yollara temel olan eski Roma yollarını inceliyordu. Bunları incelerken o yolların da daha eski uygarlıklara ait yolların üstüne kurulduğunu buldu. İnsanlar bir şekilde gözle görülmeyen bir akışı hiç terk etmemişlerdi. Uygarlıklar uygarlıklara yerlerini devrederken, ley hatlarına sadık kalmışlardı. Ley akışları üzerine anayollarını kuruyor ve yol boyunca bu enerjiden hayat bulmak istiyordu. Ley akışlarının merkez olduğu yerlere kiliselerini, mabedlerini ve hipodrumlarını, stadyumlarını inşa etmişlerdi.


Alfred Watkins, yararlandığı antik haritalar, yer isimlerinin eski dillerdeki isimlere benzerliği ve çatal çubuk yöntemiyle ley hatlarını tespit etti. Modern haritalarda görünmeyen çoktan kaybolmuş, toprak altında kalmış eski yapılara ulaştı.

Teoriyi destekleyecek şekilde, gerçekten de bugün ortada hiçbir izi görünmeyen gömülmüş bu arkeolojik eserler, ley hatları üzerinde uzmanları bekliyordu. Tek yapılması gereken, leyin nereden nereye gittiğini bulup takip etmekti.

“Ley” kelimesini literatüre kazandırırken kastettiği, “toprağın temizleyici şeritleri” ya da “çayırlık” bölgeydi.

Alfred Watkins’in bulduğu Ley hattı:
http://en.wikipedia.org/wiki/Alfred_Watkins_ley

Alfred Watkins’in kitabını Google Books’da okuyabilirsiniz. (İngilizce)
Ley Lines: Early British Trackways, Moats, Mounds, Camps and Sites



Sonraları konu derinden incelenince bu eski yapıların zincir halinde Avrupa boyunca gittiği anlaşıldı. Özellikle Keltler ve Druidler doğa ruhlarına yakın inanışları ile dünya enerjilerinin güçlü olduğu yerlerde tapınaklar inşa etmiş, kurban alanları, dinlenme ve toplanma yerleri yapmıştı. İşin ilginci zamanla Avrupa kıtasına yayılan Hıristiyanlık dini aynı yerlerin üstüne yeni tapınaklarını kurmuştu. Bu ilginç adetin Türk medeniyetleri tarafından da aynen uygulandığını çok iyi bilirsiniz. Köklü kiliseler ve binalar, bugün cami olarak ibadet amaçlı kullanılmaktadır.


Avrupada’ki eski toplumlara dönecek olursak, özellikle Druidlerin ve Keltler’in Avrupa üzerinde bir omurga kemiği gibi birbirini izleyen taş yapıları, megalitleri, Altarları, dolmen ve menhirleri arka arkaya dizmeleri müthiş bir hat gibidir. Bu açıdan bakıldığında Stonehenge gibi noktalar yine bu çalışmanın parçası gibi görülmelidir. Özellikle bir kaç ay önce Stonehenge yakınlarında şu anda bir gölün altında kalmış olan yine benzer bir yapı keşfedildiğinden beri bu sıradışı yapılar daha bir titizlikle ilişkilendirilir oldu. Stonehenge tek örnek değildir. Bu taş dizilimi sık sık uygulanmıştır.


DÜNYAYI GEZEN LEY HATLARI


Amerika kıtasında Mexico’dan başlayarak devam eden piramit serisi, sade vatandaşın sandığından çok çok fazladır. Aynı şekilde Mısır’da 3 tane piramit olduğunu düşünüyorsanız Kralllar vadisine uzanan piramit serisi sizi oldukça şaşırtacak demektir. Ve Çin’de gizlenen piramitleri, hatta Anadolu höyükleri ve bir kısmının içindeki yapılan mini piramitler başlıbaşına konular olabilir. (Çin piramidini görmek için tıklayın)

Ley hatlarının gözle görünür simgeleri olan bu binaların dizilişi gibi, devasa uzunluktaki Çin seddi de, binlerce yıllık sağlıklı bir akışın ve diğer enerjiler için blokajın kaynağıdır. Çinliler için ley hatlarının geleneksel ismi Dragon çizgileri / Ejderha çizgileridir.

Çin’de ve özellikle uzakdoğu’da saygıyla uygulanan Feng Shui bilimi için yeryüzü, üzerinde kurulacak binanın sağlığı, iyi şansı ve başarısı için temeldir ve çok önemlidir. Bina bu enerjiyi yeryüzündeki dragon çizgilerinden alır. Topraktan akan “enerji nehri”, olumlu bir akışa ve yaşamsal berekete sahipse, artık bundan sonrası evin yapıldığı malzemeye, kapısının açıldığı yöne, içindeki eşyalara, suyun ateşin ve odaların şekline bağlı olarak ev sahiplerine özellikle sağlık, mutluluk ve iyi bir hayat getirecektir. Feng shui, cansız nesnelerin mobilyaların ve dünya toprağının canlılara etkisini en iyi hale getirmek için çabalar. Bu bilim o denli ciddiye alınır ki dünyanın en uzun gökdelenlerinden ve ağırlık dengesi hareketli bir topla sağlanan mimari şaheseri Taipai 101‘e doğrudan gelen caddenin yaratacağı olumusuz enerji akışını dengelemek için mimarlar binanın önüne su çeşmesi ve havuz yaptırmıştır.

Yine Çinliler akapunktur tedavisini binlerce yıldır uyguluyorlar. İnsan üzerinde yaşamsal enerjilerin aktığını ve bunların geçtiği merkezleri, bu merkezlerin bağlı olduğu organları biliyorlar. Örneğin kulak memesine bağlı olarak, bedene uzanan hatlardaki tıkanıklık ve fazlalıkları minik iğneler saplayarak dengeliyorlar.

Bu gözle baktığımızda kimi kadim öykülerde bulduğumuz, zamanında dünya enerjisindeki hastalanmaları onarmak için zinciler halinde yapılmış eski binalar, dikilitaşlar bambaşka açılımlar getiriyor. Bu binalar akapunkturdaki minik ince iğneler gibi dünyanın belirli noktalarına saplanıp enerji akışını yeniden düzenliyorlardı.

Hatta dünyanın her büyük şehrindeki dikilitaşları düşünürsek ve bunların Mısır kaynaklı olduğunu düşünürsek bu görüş daha da güçlenecektir. Bildiğiniz gibi İstanbul’da da bir Dikilitaş bulunmaktadır. (Dikilitaşlar hakkında detaylı bilgi için: Türkçe Dikilitaş ve İngilizce Obelisk)


Peru’da havadan bakıldığında daha doğrusu ancak bir uçakla bakıldığında görülen (Google Maps ile uydu görüntüsüne bakabilirsiniz) çizgiler uzun zaman yerdeki insanları şaşırttı. Bir yol büyüklüğündeki devasa çizgilerin bazıları hayvan figürlerine sahipken bazıları anlaşılmaz çizgiler şeklindeydi. Binlerce yıl önce yere çizilen bu figürleri kim, neden, nasıl çizmişti? Sadece uçakla görülen bu çizgilerin yerde nasıl yapıldığı zaten ayrı bir araştırma konusu. Ama çizgilerin varlığı ve yapısı ve LEY akışı arasında ilinti çok yüksek.

http://en.wikipedia.org/wiki/Nazca_Lines
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nazca_%C3%A7izgileri


Eski uygarlıkların çok özenle çalıştıkları bu gerçek neydi? Dünyanın anatomisine baktığımızda toprağın içinden ve üstünden akan farklı türde bir enerjiden, hayatsal öneme sahip bir LEY akışından bahsediyordu kitaplar.


Modern haritacılıktaki enlem boylam, meridyenler bulunmadan önce haritacılıkta gizemli çizgiler, akışlar ve bu çizgilerin kesiştiği yerler vardı. Piri Reis haritasına bir göz atın. Bu çizgiler ilginç şekilde dünya enerji çizgileri ve kesişim noktalarına uyuyor.


Dünya gezegeni, hayat enerjisini güneşe ve galaksi sistemine bağlı olan bu devasa LEY akışından alıyordu. Gözle görünmez bir göbek bağı gibi LEY akışı örüntü halinde uzaklardaki yıldızların etkilerini ve gezegenlerin yaşamlarını birleştiriyordu. Böylece Mısır piramitlerinin belli odalarının baktığı Sirius gibi yıldızlar aradaki mesafeye rağmen organik bir bağla dünyayla bu müthiş enerji hatlarıyla bağlıydı.

İnsan ruhsal varlığı da kökleri toprağın hemen üstünde bulunan bir ağaç gibi bu enerji alanından besleniyordu. Doğu öğretilerinde bahsedilen fohat ya da prana enerjisi ve sonraları Amerikalı araştırmacılar tarafından da bulunan gizemli Orgone enerjisi bununla ilgiliydi.

“Yeryüzünün, ley ağı sayesinde yansıyan yaşam gücü, aynı pranik alanın parçaları olmaları nedeniyle güneşinkiyle de sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle güneş, yeryüzünün ley ağı ve yeryüzündeki doğal oluşumların hepsinin sahip olduğu sağlık ya da yaşam gücü arasında eşi görülmemiş yakın bir ilişki vardır. Tarih boyunca insanların içgüdüsel, sezgisel ya da şuurlu bir biçimde yeryüzünün ley ağına ilgi göstermiş olmalarının nedeni de budur. Böylelikle insanlar gerek fiziksel gerekse ruhsal sağlıklarını korumanın yanında, kendilerini çevreleyen doğal oluşumların gelişimini de sürdürmeyi ve zenginleştirmeyi başarmışlardır. Bu arada yeryüzü ile aralarındaki ilişkiyi de tanıma fırsatı bulmuşlardır.”

Kaynak: The New Age, An Anthology of Essential Writings Çeviren: Sema Özçallı
http://www.bilyay.org.tr/rmdergi.asp?ds=56&name=56_06


Dinler için binlerce insanın gerektiğinde öldüğü ve elden bırakmamak için herşeyi yaptığı özel yerler mesela Kudüs Tapınağı, Kabe gibi kutsal yerlerin de bu büyük anahatların kesişimi üzerine kurulu olduğu da söylendi. Böylece sadece dünya hatlarının değil, göksel hatların da kesişimindeki bu binalara dönülerek yapılan ibadetler (kıble kavramı) o canlının o yönden yayılan bu hayatiyet akışına, kendi çakra sistemini açması beslenmesi ve temizlenmesi imkanına da yol açıyordu.


Popüler kültürde örneğin çizgiromanlarda ve bilgisayar oyunlarında ley akışlarına sık sık değiniliyor. Atlantis / Martin Mystére‘nin, “Dünyanın Sınırındaki Ev” öyküsünde, böyle bir kesişim noktasına kurulan çok özel bir iç mimarisi olan evin, insanları bir noktadan bir noktaya, hatta bir boyuttan diğerine ışınlamaya muktedir olduğu bile idda edildi.

Stephen King ünlü Kara Kule serisinde kahramanlarının IŞIN’ı ve Yolu takip ettiğin anlatmıştı. Bu çizgiler dünya boyunca gittiği gibi paralel evrenlerdeki dünyalara ve tüm zamanlara ulaşıyor ve herşeyin merkezindeki Kara Kule’de birleşiyordu. Bunun için Kara Kule aynı zamanda müthiş bir güldü. Kırmızı insanı ruhani coşkuyla ve yaşamla dolduran tek bir güldü. Kitabın eksenini oluşturan Işın’ı yıkmaya çalışan bir kırıcı grubu tüm kötülükleri ile zaman ve uzay dengesini bozmaya çalışıyorlardı.

Anlatılan olayların ortak yönü ise gezegenimizin içinde ve üstünde bir spiral akışla dönen esneyen kilometrelerce uzanan bu akışların akapunktur biliminde insanın üzerinde bulunduğu gösterilen enerji çukurları nehirleri, tepeleri gibi bölgelerinin olması. Bu yönüyle insan yeryüzünün bir kopyası.

LOST dizisinin 5. sezonu ile birlikte bazı evrensel ve binlerce yıllık bilgilere göndermeler de yapıldı. Örneğin Adanın yerini bulmak isteyen ekip uzman bir bayana gider. Özel bir odada sallanan çok büyük bir sarkaç ipin ucunda dönmektedir. Kadın, ada ile bu odanın aynı enerji hattı üzerinde olduğunu ve bağlı olduğu enerji hattı aracılığı ile yerinin bulunması için formüllerle hesaplama yapıldığını anlatır.

Carlos Castaneda, bir gün daracık bir mağarada üstadı Don Juan Matus tarafından yüksek bir görüş gücüne yükseltilir ve birdenbire saç örgüsü gibi ışıl ışıl ve devasa boyutlarda akışları görür. Dünyayı saran hatta oluşturan bu örgü hem yaşam taşımakta hem canlı farkındalık ve algıyı taşımaktaydı. tüm canlılar farklı enerji örgülerine bağlıydı ve dünya devasa bir enerji ağıydı…


Bu akışları eski uzmanlar nasıl ölçüyordu?
Belirli ruhsal bedensel duyarlılığa sahip insanlar en çok çatal çubuk yöntemi ile toprak altında su ararken yaptıkları gibi enerji akışına bakıyordu. (Ley konusunu gündeme getiren Arkeolog Alfred Watkins de çatal çubuk yöntemini kullanıyordu. Kişi elinde serbest bıraktığı şeyle yürürken kendi aura alanı aradığı şeye rastlayınca refleksel bir tepki ile elindeki çatalı istemdışı büküyordu. Bu çoğu modern eğitim almış bilimle büyümüş bizlerin burun kıvırıp bıyık altından güleceği metotla Rusya’nın yıllarca petrol ve maden yataklarını inanılmaz ucuza bulduğunu söylesem güler misiniz? Amerika’nın devasa uydu maliyetleriyle karşılaştırıldığında gülmemek zor.
"Eskiler tapmak ve megalitik yapıları girdaplar halinde biriken enerjiyi kullanmak için belirli yerlere inşa ederlerdi. Bu yerlerin her birinin bir özelliği vardı. İngiltere'deki Avebury'de büyük taş halka çeşitli yıldız sistemleri, özellikle Sirius, Pleiades ve Arcturus için boyutsal bir geçiş olarak kullanıldı. Taşlar, ışığı bu yıldız enerjilerini Dünyaya çekmede kullanan özel bir düzende yerleştirilmişti. Böylece, insan-Dünya-yıldız bağlantısıyla bilgi alış verişi mümkün hale geldi. Bu tür yerler bereket enerjisi sunuyordu. Kadının hamile kalması, girdapların enerji ve kimlik kazandırdığı yaşamlar yaratılması için çiftler sevişmek üzere buralara gelirlerdi. Verici istasyonu ve çeşitli takvimler olarak ya da geleceği okumak, gerçekliği genişletmek amaçlı kehanet merkezleri olarak tasarlanan başka yerler de vardı."

"Dünyadaki kutsal bir yere gittiğiniz zaman farklı bir bilinç duruma girersiniz. Farklı bir boyutsal frekansa girersiniz ve her şey değişir. Kendinizi yücelmiş ve enerji dolu hisseder ya da midenizden rahatsızlanırsınız. Farklı bir bilinç durumuna geçtiğinizde devam eden bir şey vardır.

Farklı bir bilinç durumunda olduğunuz için içinde olduğunuz durumu her zaman bilmezsiniz. Bu, boyutsal bileşimin başlangıcıdır. Kutsal bir yerden eve dönüşte geriye bakar, “Vay canına! Ne oldu orada?” diyebilirsiniz. Bu, farkı boyutları deneyimleme duygusudur."
"Dünyadaki kutsal bir yere gittiğiniz zaman farklı bir bilinç duruma girersiniz. Farklı bir boyutsal frekansa girersiniz ve her şey değişir. Kendinizi yücelmiş ve enerji dolu hisseder ya da midenizden rahatsızlanırsınız. Farklı bir bilinç durumuna geçtiğinizde devam eden bir şey vardır.

Farklı bir bilinç durumunda olduğunuz için içinde olduğunuz durumu her zaman bilmezsiniz. Bu, boyutsal bileşimin başlangıcıdır. Kutsal bir yerden eve dönüşte geriye bakar, “Vay canına! Ne oldu orada?” diyebilirsiniz. Bu, farkı boyutları deneyimleme duygusudur."

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Empty
MesajKonu: GÜNEŞ SİSTEMİ YERİNE GEZEGENLER SİSTEMİ DESEK NASIL OLUR   LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Nis. 14, 2010 1:29 pm

Bu yazıyı 2012 yılında Gezegenler sistemine gireceği ve Dünyada büyük felaketlere neden olacağı ileri sürülen "Nibiru" ya da diğer adı ile "Marduk", yani 10'uncu gezegen için kaleme aldım. Bilinmeyen enerji hatları "Ley hatları" da yazının konusu kapsamında.

"Güneş Sistemi" deyimi yerine "Gezegenler Sistemi" deyimini tercih ediyorum. Bu sistemin dış sınırları, varlığı kesinleşmiş olan "Oort Kuşağına" kadar yayılır. Oort Kuşağı (Oort Bulutu da denilir) yapılarını kabaca gözlemlediğimiz ve gezegenler arası gaz toz ve su buzu artıklarından oluşmuş olduğuna inandığımız Comet'lerden (Kuyruklu Yıldızlardan) oluşur. Görünen o ki bir gün, Gezegenler Sisteminin dışına yolculuk yapacak öncülerin, dev gezegenlerimizden milyarlarca ton katı halde Hidrojen yakıtı ve Oort bulutundan milyarlarca ton (içerisinde demir, bakır, kurşun, çinko, mangan, gibi metallerin mineralleri ile her türlü tuz'un bulunduğu Su Buz'u) temin edip yedeklemesi işten bile değil.



[LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Oortbulutu


İşte bu Oort bulutu, Gezegenler Sisteminin gravitatif çekim alanında olup, sistemle birlikte Samanyolu Galaktik Sisteminin Orionis Sarmal Kolu üzerinde, galaktik merkezden yaklaşık 33000 ışık yılı uzaklıkta olup, Vega Takım yıldızı yönünde yoluna devam etmektedir.

Bundan 3.6 milyar yıl önce Güneşimiz, evrende örnekleri görülen bir davranış biçimi olarak To-Tauri Fazına girdi. Yani Güneş Öksürdü. Ancak diğerlerinden biraz farklı olarak, bir kerecik yaptı bu işlemi!!!

Bu, aşağıda sıralanan her birisi ömre bedel sonuçları gördükten sonra, Güneşimizin bir kerecik öksürmesine "Basit bir astrofiziksel kaza" denilebilir mi?

Sonuçlara bakın.


1. Bütün gezegenler daha dış yörüngelere savruldular. Küçük ve yoğun Terrestrial (Yersi) gezegenler daha az, Neptün hariç, büyük ve az yoğun Jovian (Jüpiterimsi) gezegenler daha çok olmak üzere bütün gezegenler daha dış yörüngelere fırlatıldılar.


2.Gezegenler, dairesel yörüngelerin yerine eliptik yörüngelerde dolanmaya başlamışlar ve çoğunun revolüsyon eksenleri ekliptik düzleme göre meyil kazanmıştır.(Mevsimler oluşturulmuştur.) Merkür'de çok abartılı bir şekilde gözlenen revolüsyon yönünde ön almalar, olasılıkla bu olaydan sonra gelişti. Bu davranışa, olasılıkla Arşimet Spiralinin arkadan itme şeklinde uyguladığı Güneş çıkışlı parçacık (partikül) basıncı da katkıda bulundu.


3. Sonradan Venüs oyun bozanlık yapmış olsa da, (ki onun kusuruna bakılmaz. Yerküreden sonra ona da sıra gelecek!) özellikle Terrestrial gezegenler opak gazlardan kurtarılarak atmosferleri saydam hale getirildi. Öksürmeden sonra artık saydam (transparan) atmosfere sahip olan Gezegenler, Güneşlerini ilk kez gördüler.


4. Bode-Titius Kuralı, astronomik kazalar ve dışa savrulmalar nedeni ile özellikle son iki yörüngede biraz da olsa saçmalamaya başladı.


5.Yerküre-Güneş uzaklığı yaşam için daha uygun bir mesafeye artırıldı.


6.Yerkürede, donmuş lavlardan oluşan ve kendini yenileme özelliği olmayan "sarmal şistozite kabuk üretimi", saydam atmosferin getirdiği ani yüzey ısısı kaybı nedeni ile terk edilerek, "levha tektoniği" dediğimiz kendini yenileyen kabuk üretimine geçerek kabukta çok çeşitlilik ve aşınmaların karşılanması süreci başladı.


7.Bir zamanlar ilkel yaşam denemeleri yaptığı halde artık yaşanılması olanaksız hale gelen o zamanki beşinci gezegen patlatılarak, üzerindeki yaşam tohumlarının (amino asitlerin) daha iç gezegenlere ve dolayısı ile yaşam için en uygun hale getirilen Yerküreye ulaştırılması sağlandı.. Bu amino asitlerin bir kısmının da Oort Bulutu'nu oluşturan milyarlarca ton su buzunun içerisinde konserve edildiği bilinmektedir.


8. Ancak tam o sırada "tesadüfe bakın ki(!)" Belki de Venüs'ün perdelemesi ile daha yavaş dışa savrulan Yerkürenin iyice yakınına sokulan ve Arkhimides Spirali şeklinde saldıran Güneş ejeksiyonunu karşıdan alan Ay, ejeksiyonu sırtından alma durumundaki Yerküreye "mecburen" yakalanmıştır. Bir şekilde Yerkürenin Güneşe uzaklığının yaklaşık 149.000.000 km olması için ne mümkünse yapılmış olduğu görülüyor. Böylece bu kaos sırasında Yerküreye bir Ay hediye edilerek Yerkürenin etrafında dolanırken onu üst manto bölgesinde mıncıklaması ve Yerkürenin ilave bir sürtünme enerjisine kavuşturularak üst manto katmanının tamamen kristalize olmasının önüne geçilmesi sağlanmıştır. Bir süre sonra Ay hep aynı yüzünü Yerküreye döndürerek bu şekilde kilitlenmiş ve Ayın mıncıklanması durdurularak kısa sürede yerküreye yaklaşması önlenmiştir.


9. Gezegenlerin atmosferlerinin büyük bir bölümü ve gezegenler arası malzemenin hemen tamamı dış uzaya fırlatılmıştı. Burada Gezegenler Sistemi ile birlikte hareket etmek üzere, Plüton'un da çok dışında, gezegen atmosferlerinden ve gezegenler arası malzemelerden özellikle de su buzundan oluşan bir dış küre meydana geldi. 1 Astronomik Unit (AU) = 149.000.000 km olduğuna göre, bu buzlu dış kürenin yarı çapının 200 AU yâni 30.000.000.000.000 (Otuz Trilyon) km'den fazla olduğu düşünülüyor. Bu küreye Oort Bulutu adı verilir. (Yarıçap: Yaklaşık 3.17 ışık yılı) Yâni 120.000 km/saat hızla hareket eden çok hızlı bir kuyruklu yıldız, yaklaşık 70 yıl sonra tekrar Güneş çevresine geri dönebilir. Bu kürede dolanan Kuyruklu Yıldızlardan (Cometlerden) bazıları yörüngelerini bir çarpışma sonunda saptırdıklarında, Güneşe yaklaşıp su buharından bir kuyruk oluşturur ve tekrar Güneşten kazandıkları "sapan etkisi" ile Oort bulutuna zıplama yaparlar.


10. Gezegenler Sisteminin Ortak Açısal Momentumun Korunumu kuralına göre ekliptik düzleme hemen hemen dik eksenlerle dönen gezegenler, bu kez az ya da çok eğik eksenlerle dönmeye başladılar. Hattâ Plüton'un Sharon'la ayrılmalarına, (ya da daha az olasılıkla buluşmalarına) neden olan bir yol kazası da yapan Uranüs'ün, rotasyon ekseni, bu çarpışma sırasında 82.5° yattı. Uydularından Miranda 'nın da bu kargaşada görünüşü ağır yaralı bir biçim aldı. Üzerinde o büyük kazadan kalma derin izler var. Bu izleri ve diğer inanılmaz ayrıntıları Voyager-II sayesinde elde ettik. Bir de yarısı siyah, yarısı beyaz uydu var. Sanırım o kaosta yarısı uçup gitmiş. Belki de eskiden Uranüs'ün uydusu olan Iapetus, aldığı darbe ile gidip Satürn'e yakalanmış olabilir. Bu eğik eksenlerin nedenlerinden birisi de korkunç öksürmenin gezegenlere Burgaçlı (türbülanslı) Arşimet Spirali biçiminde ulaşmasıydı. Plüton-Sharon çiftinin yörüngesi hâlâ Neptün'ü de geçip Uranüs'e kadar yaklaşığı gibi, yörünge düzlemi de ekliptik düzlemle hiçbir gezegenin yapmadığı kadar çok büyük bir açı yapmak zorunda kalmıştır.


11. Yerküre, azot + karbon di oksit + Hidrojen + su buharı temeline dayalı saydam bir atmosfere kavuşup ta Güneşini görünce, bugün için Avustralya ve Kanada'da nadiren rastlanılan en yaşlısı 3.6 milyar yıllık stromatolit kayalarında varlığını gördüğümüz, bir tür bakteri olan prokaryotlar, Mintarafillah canlandı !... Böylece Yerküredeki varlıklar, CANLI VARLIKLAR ve CANSIZ VARLIKLAR diye temelden ikiye ayrılmış oldular.

Ne gariptir ki canlı varlıklarla cansız varlıklar arasındaki en önemli fark, canlı varlıkların ölümlü, cansız varlıkların ölümsüz olmasıdır!

Sonucu çok önemli olsa da, bu yazı, bir kerede okunamayacak kadar uzun olmasın diye, To-Tauri fazının sonuçlarını burada tartışmaya almıyorum.

Esmer yosunlar, karbon metabolizmasına dayalı olarak fotosentez yaptıkları için oksijen üretmeye başladılar. Bu oksijen üretimi 3.5 milyar yıldır hâlâ okyanuslarda devam ediyor. Daha sonra çok hücreli sistematik canlılara (Eaucariot-Ökaryot) ulaşılabilmesi için yaklaşık 3 milyar yıl boyunca oksijen üretmeye devam ettiler. Şimdi biraz bakış yönümüzü değiştirelim:



LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Kaynibiru2



To Tauri öksürmesi ya da nefeslenmesi Güneşimiz için ispatlanmış bir olgudur. Bu muhteşem nefeslenme sırasında oluşan anomaliler ve yeniden düzenlemeler yukarıda kısaca ele alındı. Bu düzenlemeler arasında genişleyen yörüngeler yakalanan uydular. Uranus, Pluto ve Shoron gibi kaza geçiren gezegenler ve Iapetus Miranda … gibi kaza geçiren uydular var. Ama hiç biri bu To-Tauri Fazı sırasında Gezegenler Sistemini tabir caizse terk etmemiş ve 3661 yıllık bir yörüngeye sahip olabilecek kadar uzaklara fırlayıp gözlerden kaybolmamıştır. Çok uzaklara fırlatılanlar ise, gezegenlerin atmosferlerinin bir kısmı ve gezegenler arası gaz-toz ve moloz'dur.


Bu Sümerliler de bir tuhaf. Bir elde beş parmak, İki elde on parmak varken, beşlik, ya da bizim kullandığımız gibi onluk sayı sistemi kullanacaklarına, altmışlık sayı sistemi kullanıyorlarmış. Kim inanır böyle bir sayı sistemi kullandıklarına? Üç tane çentik. Birincisi 60 üzeri 2 = 3600 , ikincisi 60 üzeri 1 = 60 , üçüncüsü 60 üzeri 0 = 1. Toplarsak 3600 + 60 + 1 = 3661 edermiş. Yani bu üç çentik, ¡¡¡=3661. İyi de 60'lı sayı sisteminde 60 adet sembol gerekiyor. Sümerliler mi bu altmış adet sembolü akılarında tutup Hatti'lerle Hurri'lerle Mitanni'lerle para alış verişinde bulunmuş. Bravo!!! Efendim Mayalar birinci Nibiru geçişini MÖ 5310 olarak atalarından biliyorlarmış. İkinci geçişi kendileri MÖ1649'da yaşamış. ikisinin arasında 3661 yıl varmış. Öyleyse 3661 - 1649 = 2012 olduğuna göre MS 2012'de Nibiru'nun üçüncü geçişi yaşanacaktır diyorlarmış. Ancak bunu da çivi yazısından altmışlık sayı sistemi ile bildiriyorlar. Bu neye benziyor bence? Keops piramitinin yüksekliği 149 metre. Yerkürenin Güneşe uzaklığı da 149 milyon km. Adamlar o zamandan bunu biliyorlarmış. İyi de bu hesabı yapanlar, Keops'un kaplama taşlarının aşınıp gittiğini unutuyorlar. O zaman Keops'un gerçek yüksekliği 149.6 m oluyor. Ne haber? Piramitle ilgili olarak daha neler neler!. Keops'un taban alanını 7'ye bölersen dünyanın 7 harikasından Rodos heykelinin bacakları arasındaki 70 metre açıklığına ulaşılıyor… falan filan. Yalnız bilimsel bir gerçeği de vurgulamadan geçemeyeceğim. Kuyruklu yıldızlar her sapan etkisinde biraz daha hızlandıklarından bir sonraki geçişleri daha geç kalır. Yani iki geçiş aralığına bakıp üçüncüsünün de öyle olmasını beklememek gerekir. Bir de üstelik her Güneşe yaklaşmalarında peşlerinde bıraktıkları bir miktar buharı "kütleyi" kaybederler.


Yazının girişindeki bilimsel verilere dayalı To-Tauri prosesine göre, eğer varsa, Nibiru'nun bir gezegen boyutunda ve gezegen yapısında olduğuna inanmak zor. Nibiru diye bir gök cisminin var olabileceği bu yukarıdaki bilimsel senaryoya göre yasak değil. Hatta olması gerekiyor da denilebilir. Ancak elimizdeki örneklemelere göre bu gök cismi, kompakt bir gök cismi olamaz. Kompakt olanların ne kadar dışa savruldukları hesaplayabiliyoruz. Örneğin Yerküre için en çok 8-9 milyon km. kadar. Onuncu gezegen olduğu ileri sürülen Nibiru için gereken 30 trilyon km gibi muazzam savrulmanın mümkün olmadığını söyleyebiliyoruz. O zaman nedir bu Nibiru? El cevap:


Daha küçük parçalardan oluşan su buharı ağırlıklı gaz toz bulutunun 30 trilyon km kadar dışa savrulduğunu biliyoruz. Nibiru Oort Bulutu'nun bir üyesi olup alışılmışın ve bilinenlerin dışında bu küçük parçaların kütle katılması yolu ile irileşmiş, olasılıkla çekirdeğinde ağır bir parça olan, devasa bir kuyruklu Yıldız'dır (Comet). Bu kuyruklu yıldızın Güneş etrafından dolanım periyodu çok uzun ve dolayısı ile yörünge hızı çok düşüktür. Bu düşük hızın Oort bulutundaki tokuşma bileşkesi olarak mantıklı gerekçeleri de vardır. Ama asıl önemli olan bu kadar yavaş dolanan bir kuyruklu yıldızın Güneşe çok fazla yaklaşamayacağı gerçeğidir. Bu kadar yavaş dolanan bir kuyruklu yıldız, bundan önceki geçişte yoluna devam edemeyip Güneşe düşerdi. Olasılıkla Yerküre yörüngesini kesmesi bile söz konusu olamaz. Büyük bir olasılıkla Jüpiter'in yörüngesini kesebilir. Bu durumda da Jovian gezegenlerle bir gravitatif etkileşim oluşur ki, bu da Jovianların dev kütleleri karşısında pek bir şey ifade etmez. Kaldı ki bu modele göre Nibiru, iri gövdesine karşılık merkezi kısımları hariç, içi kof bir gök cismidir. Büyük bir olasılıkla milyonlarca km çapındaki vakum kadar seyrek ve donmuş su buzu yüzeyi buharlaştıkça genleşen su buharı bileşimli atmosferi, Marsı ve hatta Yerküreyi, tam sapan etkisi yaparken içine alabilecektir. O zaman bize biraz daha fazla yağış etkisi yapabilir. Zira biz zaten her gün yukarı atmosferimizde patlayan kirli kartopları yüzünden bu dünya dışı Oort bulutundan gelen ilave yaklaşık 1 milyon ton/yıl bulutlara ve suya alışığız.


Nibiru çekimsel olarak da pek güçlü etkiler yapamaz. Zaten bizim çevremizde dolanan Ay bu işlevi sanıldığından çok güçlü olarak yapmakta ve buna rağmen depremleri tetikleyememektedir. Bunun en güvenilir ispatı, Türkiye'nin son bir yıllık M =< 2 magnitüdlü deprem dış merkez dağılımı haritasında görülür. Bir futbol sahası büyüklüğünde fay düzlemine sahip bu M=<2'lik depremcikler bile Ayın dolanmasına tabi olmayıp, tektonik hatları ve plastik sıcak sürüklenimleri izlemektedir.


Eğer Nibiru yavaşlığından dolayı trilyonda bir olasılıkla bile mümkün olmayan, Ay ile Yerküre arasından geçecek kadar Yerküre yörüngesine yaklaşırsa, o zaman önemsenmeyecek kadar bir miktar depremsellik artımı olabilir. Zira Nibiru'nun Aydan yüzlerce kat büyük bir hacımda olsa bile, Aydan çok daha küçük kütlede olduğuna kesin denilecek kadar inanmaktayım. Ancak buna karşılık Nibiru'nun buharlaşan atmosferinin Yerküre tarafından emilmesi sonucunda, Nuh Tufanı denilebilecek kadar olmasa da büyük yağışlar ve iklimsel soğumalar meydana gelebilir. Tekrar söylüyorum. Bu dolanım hızı ile Nibiru'nun Yerküreye yaklaşması olasılığı yasaklanmıştır denilecek kadar çok çok zayıftır. Yaklaşırsa da Yerküredeki yaşam, tektonik aktiviteden değil klimatik aktiviteden etkilenir. Sonuçta Yerkürenin kıyı çizgisi ve coğrafyası bir miktar değişir. Yaşam türleri, sınırlı miktarlarda da olsa ılıman enlemlere ve yükseklere çekilmek zorunda kalır. Böyle bir felakette Türkiye, hem ılıman kuşakta olması ve hem de ortalama 1000 m gibi yüksek yaylalardan oluşması bakımından Atlas Dağları, Meksika, Venezuella, Ekvador, Kolombiya, İtalya, Güney Balkanlar, İran ve Güney doğu Asya'dan sonra en şanslı ülke konumunda olacaktır. Yine de belirtmek gerekir ki hesapladığımız ve beklediğimiz sera etkisi sonucunda, önce "iklimsel ısınmanın" ve hemen ardından "buzul devrinin" getireceği sonuçlar ise, uzun vadede, Nibiru etkisinden daha trajik sonuçlar doğuracaktır.

Bilinmeyen Enerji Ley hatlarının Türkiye'deki izlerine gelince:

Klasik fiziğin bildiği enerji türleri,



1. Gravite enerjisi (Yerçekimi)
2. Magnetik Enerji (Mıknatıslanma)
3. Mekanik Enerji (Yer değiştiren biçim değiştiren güç)
4. Isı enerjisi (Atomik titreşimden kaynaklanan enerji)
5. Kimyasal enerji (Bileşik yapan, ısı açığa çıkaran, ya da ısı alan enerji, Yanma olayı, Bozunma olayı)
6. Elektrik Enerjisi (Serbest elektronların yaptırımı)



Modern fiziğin bildiği enerji türleri ise,



1. Monopol Glüon enerjisi
2. İzomer enerji
3. Magnetik Dipol enerji
4. Elektrik Kuadrupol enerji
5. Nükleer Zeeman enerjisi
6. Coulombic Barrier enerjisi
7. Einstein tipi katı cisim osilator enerjisi
8. Debye (Dibay) tipi katı cisim osilatör enerjisi
9. Bağ enerjileri
10.Nükleer Enerji (Atom çekirdeğinin yaptırımları, Hyperfine veya Strong Interaction enerjileri)
11.Nükleer sentez enerji seviyeleri, Fizyon ve Füsyon enerjileri …
12.Negatif Gravite enerjisi
13.Karanlık enerji(?).
14. …(???)


Bu sınıflandırmadaki enerji türlerinin bazıları birbirleri ile aynı türdendir. Yine de bütün bu enerji türlerinin en kolay transfer edildiği enerji türü ısı enerjisidir. Bu sınıflandırmaya göre bilmediğimiz türde bir enerji de olabilir. Örnek, varlığından şüphelenilen "karanlık enerji". Olabilir de bu olasılık ancak Parsek boyutunda gözlenen bazı galaksiler arası düzensizlikleri açıklamak için "yılana sarılmak misali" yapılan spekülasyonlardır. Yerküre'de böyle fiziksel bir düzensizliği açıklamak için fizik ötesi bir enerji türüne hiç mi hiç gereksinim yoktur. Hatta o kadar ki bazı psişik ve ruhsal anomaliler bile gizli enerji türlerine gerek kalmadan, bizim bildiğimiz elektrik alanlarla ya da magnetik alanlarla yeterince inandırıcı biçimde açıklanabilmektedir.


Yeryüzü gibi iki boyutlu bir ortam üzerine, binlerce noktayı rastgele serpiştirirseniz, bu noktalardan üçü beşi kaçınılmaz olarak aynı doğru üzerine rastlayacaklardır. Yani şimdi İskoçyadaki Stonehenge'den, Sümerlilerin başkenti Ur'a harita üzerinde bir çizgi çekerseniz, bu çizginin faraza Viyana'dan Budapeşte'den ve İstanbul'dan geçmesi kadar doğal ne olabilir. Kaldı ki böyle bir çizginin de hiçbir mantıklı çizim gerekçesi olamaz.


Gelelim yeraltından geçen ve bilinmeyen enerji türleri içeren hatlara yani Ley Hatlarına.


Yerkürenin yüzeye yakın katmanlarında, örneğin dıştan ilk 400 km'sinde etkin olduğu düşünülen ama yeryüzüne yaklaştıkça şiddetinin arttığı bilinen, en az 11 adet dönel elektrik alanların ve dolayısı ile bu alanların indüklediği elektrik akımlarının varlığını ölçerek biliyoruz. Bu dönel alanların büyüklükleri yaklaşık olarak onar milyon km² dir. Bu akımlar;



-----------------------------------------
-atmosferdeki iyonosferden elektromagnetik olarak,
-artı eksi 80 derece paralelleri civarında oluşan Aurora Borealis ve Aurora Australis boşalmalarından statik elektrik olarak,
-Yerkabuğunda 100 km ila 300 km derinlikler arasındaki yarı ergimiş gibi hareketli olan Astenosfer katmanının, konsentrasyon farklarının indüklediği yer altı foucoult akımlarından,
-Borneo + Kongo + Amazon yağmur ormanlarındaki yıldırım deşarjlarından oluşan elektrostatik yük kazanımlarından ve
-hidroelektrik, termik, rüzgar ve nükleer santraların geri dönen enerji topraklamalarından …. Beslenir.
-Bunlara, tam deprem anında kopma gerilmesine ulaşan kuvars kristalli kayaçların piezoelektrik deşarjları da ilave olur.
------------------------------------------


Bu son grubu ilgi alanımız deprem olduğu için ayrıca ilave ettim. Aslında piezoelektrik deşarjlar da diğer tellürik kaynaklardan soyutlanamaz.


İşte bu doğal doğru akımlar "Tellürik Akımları"nı, bu doğal akımların rezonans periyodlarda salınım yapması ise doğal "Deplasman Akımları"nı, bu salınan akımların rotasyonelinde oluşan ikincil alanlara ise Magnetotellürik alanlar adı verilir. Bunlardan yararlanılarak Jeofiziksel ölçüm teknikleri geliştirilmiştir. Salınım olayının nedeni ise iyonosferdeki hidromagnetik parçacık tuzaklanmasıdır.


Bu doğal tek yönlü ve çift yönlü olabilen akımlar, sonuçta elektrik akımları olup, içinden geçtiği ortamın doğal elektriksel direncine karşı ilerler. Bu yüzden Yerkabuğu içerisinde salınan ya da akan bu akımlar, su gibi en kolay akabilecekleri yolu seçerler. Yani alınan yolun uzunluğu önemli olmayıp kolaylığı daha önemlidir. Bu yüzden Tellürik akımlar ve Deplasman akımları, iletkenliği çevresine göre daha yüksek, ya da direnci çevresine göre daha düşük olan yolları seçerler. Yani kanalize olurlar. Bu kanallar genellikle içerisinde bol metal oksitler bulunan kayaçları, bol tuzlu su içeren kayaçları ve tabiidir ki maden yataklarını takip ederler.


Yani bizim bildiğimiz bir enerji türü, yine bizim direncini ölçebildiğimiz için bildiğimiz yolları takip ederek akarlar. İşte size bunlar da bilimsel Ley hatları. Bu akımların ise tanımlamalarından görüleceği gibi, eski harabeleri takip etmek gibi sanatsal ve entelektüel bir alışkanlıkları yoktur. Ama fizik bilmeyen, çok sayıda saygıdeğer entelektüel kişilikler var aramızda. İşte onlar bazan çevrelerinde olagelen ve fakat geniş halk kitlelerinin dikkatini çekmeyen bir şeyleri fark ederler. Bazan da bir şeyleri vehmederler. Dolayısı ile buna bir açıklama getirmek isterler. O zaman karşımıza "NGC4414 'ten gelen ziyaretçiler M.Ö.5475'te Buda'yı Nirvanaya ulaştırmışlardı" diye bir tezle bile çıkabilirler. Onları kimse durduramaz(!). İçlerinde Atlantolog diye Muolog diye adlandırılan bilim adamları(?!) bile vardır. Çünkü onlar varlıklarından haberleri olmadıkları fizik yasalarının zorluklarını, kolaylıkla ve her zaman aşabilmişlerdir. Ne enerjinin sakınımı, ne ışık hızı, ne organik yaşam türlerinin bağlı olduğu kanunlar, ne de "zaman" denilen geri döndürülemez süreç onları engelleyemez. Bilmedikleri şeyler neden onları engellesin ki? Bu, gerçekten sosyal ve kültürel alanda büyük bilgi birikimine sahip entelektüellerin tek eksiklikleri, ne yazık ki nefret ettikleri pozitif bilimlerdir. O zaman, gelip de takıldıkları fizik yasalarını aşmak için ellerinde tek araç kalıyor. Bilinmeyeeeen(!!!) Örneğin Eric Von Daniken kitabında bilinmeyenleri açıklayayım derken neredeyse her sayfasında Arkeologlara çatmıştır. Bizde de kültürlü entelektüellerin bu tür çalışmaları var. Benim asıl üzüldüğüm nokta ise, batılıların ve bizim bu fizik bilmeyen kültürlü entelektüellerimize karşılık, bir de bizim "hiçbir nane bilmeyen" cahil yazarlarımızın olması ve bilinmeyenler hakkında biraz doğu mitleri, biraz islami batıllar ve hatta hurafelerle karışık kitaplar yazıp, harıl harıl satmalarıdır. Ya da televizyonlara çıkıp sevgili Seda Sayan tarafından Hocam, Hocam diyerek pohpohlanmalarıdır. (Naaapsın kızcağız Naaapsın? Ekmek parası!)


Diğer taraftan Yeryüzüne yakın jeolojik oluşumlardan birisi de Lav Tünelleridir. Uyduruk enerjili Ley tünellerini bunlarla özdeşleştirmek, bu tünellerin nasıl oluştuklarını bilmemekten kaynaklanır. Eğer bazik olduğu için vizkositesi düşük bir lav, bir vadiden aşağı doğru akarsa, zamanla bu lavın dış havayla ve yerle temas edip daha çabuk soğuyan kısımları donmaya yani taşlaşmaya başlar. Bu taşlaşan dış kabuğun içerisinde daha uzun süre lav akmaya devam eder. Derken belirli daralma noktalarında tünel tıkanınca daha aşağılara akmaya devam eden lavlar geriye içi boş, neredeyse silindirik yapılı ve kilometrelerce uzayan tüneller bırakabilirler. Bu tüneller daha sonra volkanik küllerle (Tüflerle) örtüldüğünde gömülü kalırlar. Daha sonraki erozyonlarla başka bir yerden aşındırıldıklarında, derenin yamacında boru gibi açığa çıkarlar.


Bundan başka bir olgu ise kapalı havzaların suyunu yeraltından boşaltan karstik (Kireçtaşı) havzalarında oluşur. Kireçtaşı orman yangınlarından kaynaklanan asit yağmurlarından etkilenerek erir. Erime yerleri sonunda birleşerek yer altı mağaraları ile karakterize edilen yer altı karstik tünellerini oluştururlar. Bunların en ünlülerinden biri de iç Anadolu'nun Kızılırmağın güneyinde kalan kısmının bütün fazla suyunu yeraltından Akdeniz'e boşaltan karstik sistemdir. Bu karstik tüneller nadiren de olsa silindirik yapıda dairesel kesit verirler. Ancak genellikle adese kesmesi () gibi bir kesite sahiptirler. Konya'da açılan bir sondaj kuyusundan gözsüz bir balık örneği çıktığını okumuştum. Bu olgu da sistemin Akdeniz'le bağlantılı olduğunu göstermektedir. Zaten Göksu ve Manavgat gibi akarsuların Toros'ların güney yamaçlarından fışkırarak yola çıkmaları da bunu gözler önüne sermektedir. Kaldı ki kapalı havza oluşmadan da Tunceli-Ovacık-Munzur kaynağında olduğu gibi bir karlı kireçtaşı dağının içindeki sular boşaltılabilir. Bu yapılara her yerde rastlanılamaz. Lav tünelleri volkanik arazilerde, karstik tüneller ise kireçtaşlarında bulunurlar. Bunlar kesinlikle sığ oluşumlardır. Çok derinlerde de bulunamazlar. Bunların Ley hatları denilen sanal oluşuklarla bir ilgisi olamaz. Zira bunlar gerçek jeolojik oluşumlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Empty
MesajKonu: GÜNEŞ YAŞAMIN DEVAMINDAKİ EN BÜYÜK NİMET   LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Nis. 14, 2010 1:34 pm

"Güneş aktivitesinin Güneş yüzeyindeki doğal olayları nasıl yönlendirdiği veya nasıl etkilediği tam anlamı ile çözülememiştir. Tersine Güneşin yüzeyine bakarak içerisinde neler olabileceğini anlamaya çalışmaktayız. "Uzun Yıllar Ortalaması”nın bize öğrettiği bir şey var. O da Güneş lekelerinin yaklaşık 11 (onbir) yıllık periyodla şiddet ve bolluk değişimi yaptığıdır. Bu durum onbir yıl boyunca güneşin aşırı aktif olacağı anlamına gelmez. Bu çevrimin anlamı, en azından Güneş Lekelerinin sayısı 5.5 (beş buçuk) yıl boyunca artım, yaklaşık 5.5 yıl boyunca azalım gösterir diye yorumlanabilir. Güneşteki her patlama, fışkırma, kabarıp çökme veya manyetik alan kopması gibi olayların sonucunda Güneş depremleri oluşur. Güneş depremlerinin sebep değil sonuç olduğuna inanırım. Yani Güneşte deprem olduktan sonra bu deprem sonucunda şu-şu olaylar olur diyemiyorum. Tersine şu, şu olaylar olduktan sonra Güneşte deprem olur diyorum. Bu söylemden şu garip sonuç ortaya çıkar. Güneşte, Yerküredeki gibi elastik yamulma enerjisi biriktirilemeyeceği için, kendiliğinden deprem olamaz.
Ama eğer Güneşte de Yerküredeki dalma batma zonları misali dikine kütle çevrimleri oluyorsa ki kesinlikle olması gerekir, o zaman katmanlar ve konveksiyonlar arası ısıl kaynaklı depremler oluşacaktır.
2012 de beklenilen büyük Güneş Kütle Fışkırmasının tarihinin nasıl tesbit edildiğini bilemiyorum. (SME = Solar Mass Ejection, CME = Coronal Mass Ejection) Ama tahminen istatistikseldir diyebilirim. Bunu söylememin nedeni ise onbir yıllık güneş lekeleri çevrimine ek olarak "Solar Force Çevrimi"nin de elimizde bilgi olarak var olmasıdır."

"Güneş bize hayat desteği olmaktadır. Fakat bu arada soy kırıcı x-ışınları ve UV ışınları da göndermektedir. Buna karşılık Yerküre ise bu soy kırıcı ışınlara karşı bir takım enerji perdeleri oluşturarak, üzerindeki fauna ve florayı korumaya çalışmaktadır. Bunlar;

1.Bow Shock etkisi

2.Magnetopause denilen Magnetik durdurma-saptırma etkisi

3.Dış Van Allen Kuşaklarında Hidromagnetik Elektron tuzaklanması

4.İç Van Allen Kuşaklarında Hidromagnetik Pozitron tuzaklanması

5.İyonosferde tek atomluk nükleer reaksiyonlarla yüklü parçacık yavaşlatılması

6.Ozon tabakasında UV yumuşatılması

7.Troposferdeki CO2 ile ısı ışınları yutumu

8.Bütün bunları aşabilen yüklü parçacıkların yer magnetik alanı tarafından ± 80° enlemlere yöneltilerek oradan yerküreye deşarj edilmesi

9.Atmosferin tümünün yutum etkisi.

Bütün bu korunma amaçlı enerji perdelerine karşın, Güneşte oluşabilecek SME (Solar Mass Ejection) sonucunda çok fazla miktarlarda yüklü ve yüksüz partikül saldırısı karşısında, bu dokuz adet koruma kalkanı da pek işe yaramamaktadır.

Bu SME saldırısının nedeni ise

1.Explosion

2.Solar Flare

3.Prominence

4.Protuberance

Olarak çeşitlenir.

Bunların en büyük hacimli olanları Explosion, en hızlı olanları ise Solar Flare’dir. Her ikisi de güneş lekelerinin çoğaldığı zamanlarda etkinliklerini artırırlar. Güneş lekeleri yerkürenin beş-on kat büyüklüğünde magnetik alan havuzlarıdır. Bunların magnetik alan çemberleri bir explosion ile veya bir solar flare ile kopartıldığında, en büyük güneş rüzgârı saldırıları oluşur. Buna Carrington Event adı verilir.

Güneşin atmosferinin altında yer alan viskoelastik plasma’dan oluşan güneş kromosferi, yaklaşık 5000°K sıcaklıktadır. Onun altında yer alan fotosfer ise yaklaşık 6000°K sıcaklıktadır. G tayf tipi yıldızlar hep bu yüzey sıcaklıklarında olurlar.

Güneşin plasma yüzeyinde oluşan 10-15 dünya büyüklüğündeki bir magnetik alan havuzunun özellikle magnetik alan kuvvet çizgilerinin çıkış yaptığı yerlerde kabarmalar ve patlamalar oluşur. (explosions). Bunların oluşturduğu depremler güneşi birkaç kez dolanacak P dalgaları oluştururlar. Güneşte S dalgası oluşamaz. Güneş depremleri M>15 skalasında olabilirler. Örneğin M=15 büyüklüğünün anlamı, 354,813,389. adet indonezya M=9.3 depremi demektir. Plasmada elastik deformasyon enerjisi birikimi söz konusu olamayacağından, Güneşte tetikleme olayının ve dolayısı ile zincirleme depremlerin oluşacağını sanmıyorum. Ancak tekil patlamalara, fışkırmalara, turbulanslara, toroidal sink ve source’lara ve kabarmalara bağlı olarak “tekil” depremler oluşacaktır.

Yaşamsal açıdan sonuçları neler olur sorusunun yanıtı çok ayrıntılı olarak verilmeli. Ben özetlemeye çalışacağım. Öngörülen tarih uzun yıllar gözlemlerinin sonucunda elde edilen bir takım döngülere dayandırılmaktadır. Milankowich Evreleri de böyle hesaplanmıştır. Güneşin onbir yıllık Güneş Lekesi Periyoduna ilaveten Solar Force Evreleri denilen uzun erimli bir salınım daha vardır. Buna dayandırılarak Solar Force’un pik yaptığı yıl 2012 olarak bulunmuştur. Bu tarih en fazla 5-6 yıl kadar sapabilir. Ama önünde sonunda yeni bir Carrington Event bizi beklemektedir.

A) Elektrik yüklü parçacıklar kudurmuş gibi saldırınca, Yerkürenin Dış Van Allen Kuşakları Elektronlarla, İç Van Allen Kuşakları annihilasyon kaçağı az bir miktar Pozitronlarla ve ağırlıklı olarak protonlarla hiç olmadıkları kadar doldurulacaklardır.

Fazlası ise durdurulamayacak ve doğrudan troposfere dalacaktır. Elektron bombardımanını pek önemsemiyorum. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler için pek önemsemiyorum. Sanıyorum ve umut ediyorum ki elektron bombardımanı yani beta parçacığı, polen ve sporların ve hatta planktonların dış zarlarından geçemeyeceklerdir. Belki hepimiz CRT tüplü bir televizyona 20 cm mesafeden bakan bir çocuk kadar etkilenebiliriz. Pozitronlar zaten ikinci Van Allen Kuşaklarını terk ettikleri anda yok olmak zorundadırlar. Ama proton ve nötron bombardımanı önemli sağlık sorunlarına ve Plankton – Spor - Pollen üçlüsünün tahribatı sonucunda, besin kaynaklarının birinci zincirinde önemli azalmalara neden olabilir.

Tozlaşma yapan böcekler ise her türden zirai üretimimizde yaşamsal önem taşımaktadırlar. Arıcıların, kovanları kurşun plakalarla kaplanmaları önerilebilir. Arıların kovanda olmaları onları önemli ölçüde koruyabilir. Bu arada Türkiye’de büyük bir böcek kırımı yaşanmaktadır. Bunun göstergesi ise, artık (gece ya da gündüz fark etmeksizin) yol alan motorlu araçların camlarının tertemiz kalmasıdır. Bu yıl birdenbire yerli elmalar neden yok oldu dersiniz? Hey siz oradakiler! Çok kazanacağım diye bizi zehirleyenler! Kendinizi ve çocuklarınızı da zehirlemektesiniz!

B) İyonosfer de yeni yeni yüklü parçacık katmanları oluşacaktır.

Bu A) ve B) şıklarındaki hidromagnetik tuzaklanmaların rezonans pikleri vardır. Bunlar Audio Frequencies ‘ten başlayıp Kilohertz mertebesine kadar çeşitlenirler. İşte bu rezonans salınımların her biri, yerküreyi kıskaca alan çok güçlü geniş bantlı elektromagnetik vericiler olarak çalışacaklardır. İşin içine Elektromagnetik dalga girince ve bunlarda RF bandında oluşunca tehlikeli olmaya başlarlar. Özellikle devrelerinde bobin ve kondensatör olan elektronik birimlerin hasar görmeleri kaçınılmaz olacaktır. Olmayacak şey değil, ama bütün bunlara karşın bu büyük elektromagnetik baskının yüksek gerilim hatlarını eritecek kadar etkin olabileceğine inanasım yok. Korkunç bir enerji baskısı gerekir.

Diğer taraftan Güneşin böylesi bir saldırıdan milyon kat daha büyüğünü yapacak güçte olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

Bu saldırıdan Kuzey Yarım Küre daha fazla etkilenecektir diye bir şey söz konusu olamaz. Yerküre böyle bir saldırıda “soyulmuş soğana dönerek” savunmasız durumda kalacaktır.

Saldırı doğrudan organizmaya değil, metalik iletkenlere yöneliktir. Her ne kadar CME’yi fışkırtan güç güneşte kamçılama yaparak kopan magnetik alan kuvvet çizgileri olsa da yeryüzünde iletkenlere saldıran şey bunu anomali olarak alan yer manyetik alanı değildir. SME veya CME’nin gönderdiği aşırı statik yük yoğunluğudur. Haddehanelerde yumuşak demirin yoğun yapay değişken magnetik alanla ergitilmesi olayı ile benzerlik kurulmamalıdır.

Eğer nefeslenme olmaz da, genel adı ile “Güneş Alevi” olursa, Güneş için önemsiz olan bu olayın ışığını, patlamadan ve yoğun x-ışını baskısını 8.7 dakika sonra yakaladığımız anda, bütün yayın organları ile BODRUMLARA! SIĞINAKLARA! alarmı verilmelidir. Alarmdan sonra en az 3.6 gün, ençok 4 gün kadar daha vaktimiz olacaktır. Metabolizmamız açısından tam korunmanın tek çaresi toprak altına sinmektir.

Bodrumlara, sığınaklara inemeyip, olaydan habersiz sokaklarda dolaşanlarda veya yazı yabanda çalışanlarda cilt kanseri yüzdesi artış gösterebildiği gibi göz hasarları da oluşabilir. Toprak altına sindiğimizde, herhangi bir iletişim aracımız da artık çalışmayacaktır. Belki yanımızda getirdiğimiz elektronik cihazlara bir etkisi olmayacaktır.

Ancak bir iki saat sonra tekrar açık havaya çıktığımızda, enerji şebekesinin ve elektrik-elektronik aygıtların ne durumda olduklarını göreceğiz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Empty
MesajKonu: KOZMİK ENERJİ TESİRLERİN BİRİKTİĞİ VE YANSITILDIĞI YERLER   LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI Icon_minitimeÇarş. Nis. 14, 2010 1:37 pm

Sadece Ezoterizm’de dile getirilen bu enerji merkezleri ile artık bilimsel çevreler de yakından ilgilenmeye başladı. Batı dünyasında Ley Hatları’na ilişkin gündeme gelen en son konu, kutsal coğrafik merkezlerle (kozmik tesirlerin biriktiği ve yansıtıldığı yerler) ilgili bilinmeyenlere ışık tuttu.


Batı dünyasının Ley Hatları adını verdiği akışkan özellikli enerji kanallarıyla yeryüzünün örülmüş olduğu artık kesin olarak biliniyor. “Dünya enerjisi”, “Telürik Enerji” veya “Küresel Biyoenerji” gibi isimler de alan bu hatlar, yerkürenin manyetik gücünden farklı olarak, dünyayı yerküre üzerindeki belirli doğrusal çizgilerle dolaştığı varsayılan bir enerji türüdür. Bu terim ilk kez 1925 yılında bu hatları “yeniden” keşfeden İngiliz araştırmacı Alfred Watkins tarafından kullanıldı.


Bu enerjinin canlı ve cansız maddeler üzerinde fiziksel etkiler meydana getirdiği istatistiksel verilerden elde edilebilmiştir. İnsan zihni üzerindeki etkileri çok yoğun olan bu enerjinin özellikle psişik enerjiyle etkileşim içinde olduğu, hatta psişik çalışmalarda başarıyı artırıcı bir fonksiyonu meydana getirdiği ileri sürülüyor. Mitolojilerde geçen kutsal ırmaklar, aslında bu ley hatlarını yani yerküre “çakraları”nın haritasını ifade ediyor. Bu haritayı çok iyi bilen ve bu enerjiden psişik ve fiziksel faaliyetlerde yararlanabilen Mu ve Atlantis halkları da, kıtalarından göç etmek zorunda kaldıklarında rastgele yerlere değil, bu enerjinin yoğun olduğu bölgelere göç ettiler. Bu bölgeler şunlardı;



1.Orta Asya. Özellikle Tibet, Gobi ve Doğu Türkistan arasında kalan
bölge
2.Mısır
3.Yucatan
4.Arjantin’in kuzey bölgesi
5.Anadolu


Mısır ve Tibet gibi eski uygarlıklar bu ley hatlarını biliyor ve bu yerlerde, özellikle de kesişme noktalarında mabetlerini inşa ediyorlardı.


Eski Hint Ezoterizm’ine göre dünyamızda da insan bedenindeki gibi 7 enerji giriş ve dağılış noktaları mevcut. Bunlar ley hatlarının kesişme noktaları. Bunların tamamı henüz tam kapasite ile çalışmıyor bu bilgilere göre. İşte tam kapasite ile çalışma gerçekleştiğinde beklenen uyanış meydana gelecek ve “Altın Çağ” başlayacak. Bu mitolojilerde ve toplum geleneklerinde de sembolik olarak dile getirilmiştir.


Bir zamanlar Spiritüel Coğrafya’nın en uygun olduğu bölge Mısır’da idi. Bu enerji sırasıyla Delfe, İsa Peygamber’in doğacağı yer olan Kudüs ve Kabe’nin bulunduğu Mekke’ye kaymıştır. Son üç dinin gelişinden sonra bu merkez, tekrar yer değiştirdi ve bunun haricinde irili ufaklı merkezler ortaya çıktı. Hint’te Meru Dağı, Tibet’te Himalayalar’ın güney eteklerindeki noktalar, Delf’te Onfolos Dağı, Musa Peygamber’in Sina Dağı, Muhammed Peygamber’in Hira Dağı, İsa Peygamber’in Zeytinlik Dağı,
Çanakkale’deki Troya kentinin bulunduğu tepe, Bursa’da Uludağ, yedi tepeli İstanbul’un belirli bölgesi
bu kutsal coğrafyanın noktalarına denk gelen merkezlerdi. Hangisinin hala işler olduğu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil.




LEY HATLARI NE ZAMAN VE NASIL KEŞFEDİLDİ ?


Bedeni saran sinir sisteminde akmakta olan biyo-elektrik enerji gibi yeryüzünün altından da gezegeni enlemesi ve boylamasına geçen, nedeni şu an için tam olarak bilinmese bile dünyanın iç dinamiğiyle ilgili olduğu düşünülen, etkisi tamamen kanıtlanmış olan seyyal enerji damarları (elektrik akımları) bulunmaktadır. Bu enerji çizgileri de akupunktur noktalarında olduğu gibi belli bölgelerde kesişerek daha güçlü enerji noktaları oluşturmakta, dolayısıyla bu enerji de düzenli ya da düzensiz davranış biçimlerine göre pozitif ve negatif (kara) radyasyon akımları olarak adlandırılmaktadır. Buna, Çinliler “ejderha”, Keltliler “peri” İngilizler “Ley hatları” adını verirken çeşitli kültürler, varlığını tespit ettikleri bu şeyi farklı isimlerle anmaktadırlar.


Bu konuyla ilgili bir başka deneyde de radyetesi uzmanı Bill Louis, Londra Emperial Kolejden Dr. Eduardo Balonovski ve ünlü bilim adamı Fizik ve Matematik Profesörü John Taylor’la birlikte güney Galler’de bir nehir kenarında bulunan 4 metrelik tarih öncesi bir taşı incelediklerinde Bill, bu taştan zamanla değişen bir manyetik alanın varlığını hissetmeye başlar. Bill’ in akabinde Taylor ve Balanovski, bu taşı Gauss-metre (manyetik ölçerle) ölçtüklerinde bu alanın İngiltere’ ye ait olan 0,47 gaussluk değerinin üzerinde olduğunu, ayrıca bu enerjinin spiral biçimde uzaya doğru yayıldığını tespit etmişlerdir. Ley hatları üzerine konulan taşların tesadüfi olarak belli hizalarda ve mesafelerde konumlandırıldığını düşünen bazı matematikçiler de iddialarını bilgisayar yardımıyla kanıtlamak için yaptıkları araştırmaların sonuçları karşısında büsbütün şok geçirmişlerdi. Çünkü, matematiksel olarak da bu taşların tesadüfi yerleştirilemeyeceği net olarak görülmüştü. Aynı şekilde 1900’ lü yılların başında Greenwich Rasathanesi müdürü Sir Norman Lockyer ile 30’lu yıllarda Oxford Üniversitesi Mühendislik Bölümünden Prof. Alexandre Thom da çok geniş çaplı araştırmalarda bu taşların ley hatları boyunca tesadüfi olarak yerleştirilmediğini kanıtlamışlardır. 80’ li yılların başında Arkeoloji Enstitüsünde araştırmacı olan inorganik kimyacı Dr. Don Robbins de taşlardan kurulu dairesel yapıların çeşitli (E-M) enerji yayımladıklarını bilimsel olarak tespit etmiştir. Dr. Robinson’ un keşfettiği, sadece bununla sınırlı değildi. Bunun yanında bu taşlardan
gece ve gündüzün eşit olduğu
Mart ve Eylül gün dönümlerinde çok daha yüksek frekanslı dalga yayınımı olduğunu, topraktaki radyoaktivite oranının daire dışında olana oranla çok çok düşük bulunduğunu ve bu taş yapıdaki enerjinin uzaydan gelerek dünyaya kadar inen kozmik ışınları (1) durdurup koruyucu bir kalkan gibi hep bu dairenin dışında tuttuğunu da belirlemiştir.



LEY HATLARININ OLUŞUMU


Yerkürenin yüzeye yakın katmanlarında, örneğin dıştan ilk 400 km'sinde etkin olduğu düşünülen ama yeryüzüne yaklaştıkça şiddetinin arttığı bilinen, en az 11 adet dönel elektrik alanların ve dolayısı ile bu alanların indüklediği elektrik akımlarının varlığını ölçerek biliyoruz. Bu dönel alanların büyüklükleri yaklaşık olarak onar milyon km² dir. Bu akımlar; atmosferdeki iyonosferden elektromagnetik olarak, -artı eksi 80 derece paralelleri civarında oluşan Aurora Borealis ve Aurora Australis boşalmalarından statik elektrik olarak, -Yerkabuğunda 100 km ila 300 km derinlikler arasındaki yarı ergimiş gibi hareketli olan Astenosfer katmanının, konsentrasyon farklarının indüklediği yer altı foucoult akımlarından, -Borneo + Kongo + Amazon yağmur ormanlarındaki yıldırım deşarjlarından oluşan elektrostatik yük kazanımlarından ve -hidroelektrik, termik, rüzgar ve nükleer santraların geri dönen enerji topraklamalarından …. Beslenir. -Bunlara, tam deprem anında kopma gerilmesine ulaşan kuvars kristalli kayaçların piezoelektrik deşarjları da ilave olur.


İşte bu doğal doğru akımlar "Tellürik Akımları"nı, bu doğal akımların rezonans periyodlarda salınım yapması ise doğal "Deplasman Akımları"nı, bu salınan akımların rotasyonelinde oluşan ikincil alanlara ise Magnetotellürik alanlar adı verilir. Bunlardan yararlanılarak Jeofiziksel ölçüm teknikleri geliştirilmiştir. Salınım olayının nedeni ise iyonosferdeki hidromagnetik parçacık tuzaklanmasıdır.


Bu doğal tek yönlü ve çift yönlü olabilen akımlar, sonuçta elektrik akımları olup, içinden geçtiği ortamın doğal elektriksel direncine karşı ilerler. Bu yüzden Yerkabuğu içerisinde salınan ya da akan bu akımlar, su gibi en kolay akabilecekleri yolu seçerler. Yani alınan yolun uzunluğu önemli olmayıp kolaylığı daha önemlidir. Bu yüzden Tellürik akımlar ve Deplasman akımları, iletkenliği çevresine göre daha yüksek, ya da direnci çevresine göre daha düşük olan yolları seçerler. Yani kanalize olurlar. Bu kanallar genellikle içerisinde bol metal oksitler bulunan kayaçları, bol tuzlu su içeren kayaçları ve tabiidir ki maden yataklarını takip ederler

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
LEY HATLARI DOGA'DA Kİ ENERJİ HATLARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sınırsız enerji:GÜNEŞ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DEFİNECİLER AKADEMİSİ :: AÇIKLANAMAYAN ESRARENGİZ OLAYLAR-
Buraya geçin: